Hep Ben Var Benden İçerü

Zeynep Şanlı

31 Ağustos 2021, Salı

 

 

 

 “Kendin ol.”

“Kendini sev.”

“Kendine güven.”

“Kendin için yap.”

“Kendinle gurur duy.”

“Kendinden ödün verme.”

Pahada ağır, değerde hafif olan bu ifadelerin son zamanların en çok satan cümleleri olduğu bir dünyadayız. Üstelik kimsenin pazarlamasına bile gerek kalmadan yok satıyor bu sözler. “İyi malın pazarlamaya ihtiyacı yoktur” önermesine karşı tez olarak, “yeterince güzel renklere boyanmış kötü malın da pazarlamaya ihtiyacı yoktur” dersek, yanılmış sayılmayız. Kötü mal, kendinden çok “kendinci” olmaksa, göz alıcı boyasına da “bireye değer vermek” diyorlar. Kötü mal, etrafını yok sayarak yalnızca kendi istediği gibi bir birey olmaksa, gökkuşağından renkler çalan boyasına da “kalbinin sesini dinle” diyorlar. Malı da, boyasını da reddettiğinizde, buna hiç alınmıyorlar çünkü hiçbir zaman alıcısını yitirmeyecek sözler bunlar; siz değilseniz de bir başkası. Size alınmazlar ama size acırlar, sizin için çok üzülürler: Siz yaşadığı toplumun sınırları içinde sıkışıp kalmış, özgürlüğe uzaktan bile bakamayanlarsınızdır çünkü. Çünkü siz, kendi kişiliğini şekillendirmek için sosyal çevresine, dininin dogmatik buyurularına muhtaç olanlar –kısacası birey olamayanlar-, toplumun yalnızca bir üyesisinizdir. Ah, ne kadar da yazıktır size…

Fakat “kendincilik” ürününü satın almak isterseniz, tarifenize ek birçok fırsattan faydalanabilirsiniz; paket üründür çünkü bu. Götürüleri, getirilerinde(!) mündemiç olduğu için zarar ettiğinizi hiç hissettirmeyecek şekilde, son teknolojiyle üretilmiştir. Önce, reklamlarla ilan edemeyeceğiniz iyilikleri yapma hevesinizi alır sizden; Twitter’da paylaştığınızda viral olmayacaksa ne anlamı vardır bu iyiliğin artık canım? İbrahim Paşalı’nın bahsettiği, “gizlice iyilik yapmanın yerini sponsorluğun aldığı dünya”da bireysellik unvanı kazanmanızı küçük iyilik reklamlarınızla kutlar olursunuz. Siz o dünyada, Ali Ayçil’in işaret ettiği, “artık eksiklikleri tamir eden bir gönül adamı değil, tamir ettiklerini anlatan bir tüccar” oluvermişsinizdir. Bu cümleyi olduğu gibi kopyalayıp (daha teknolojik tabirle ctrl+c yapıp), o dünyanın bilim insanlarına, siyasetçilerine, eğitimcilerine ve günlük hayatın aklınıza gelebilecek her alanına yapıştırsanız hiç sırıtmaz. Banka hesabınıza katkıda bulunacaksa, ameliyata ihtiyacı olmayan bir hastayı yine de ameliyat etmemek için bir sebep var mıdır? Tahtınız altından olacaksa, halkınızın hakkını teslim etmek için neden uğraşasınız? Maaşınız her ayın on beşinde tastamam yatıyorsa, öğrencinizin psikolojik buhranlarıyla ilgilenmek fuzuli değil midir? Her şeyin kendinizle başlayıp kendinizle bittiğini varsaydığınız, bireysel konforunuzu arttırmanın yollarını aradığınız bu dünyada, bir de sizin dışınızdakilerin sorumluluğunu üstlenmenin ne anlamı vardır?

Kendinizi yeterince kandırabildiyseniz, yeterince iç konforunuzu arttırıp dışınızı tahrip ettiyseniz, şimdi dışarı doğru bir adım atıp kendinize ve her şeye karşıdan bakarak başka sorular sorun: Bir başkasının mutluluğuna sebep olmanın verdiği tatmin hissiyle tanışık mısınız? Nefsinize ağır gelen bir şeyi, her şeyin (evet, bireylerin de, hayır, bireyselliğin değil) Rabbi için yapmış olmanın vicdanî rahatlığını tadabildiniz mi? Cebinizdeki son parayla aç bir mideyi doyurmanın, üzerinizin pislenmesine aldırmadan başını okşadığınız kedinin verdiği huzura, kendinizden daha çok ihtiyacınız olduğunu hiç görmediniz mi? Hiçbir çıkarınız olmadığı halde, bir insanın sevincine sevinmenin hala mümkün olmadığını mı sanıyorsunuz? Yoksa siz, bu bireyselleşmecilik oyununun, zenginin ormandaki villasında, adını bile duymadığınız markalarla kendisini doyurduğunu sanmasından, zaten yalnız olan fakirin de daha fazla yalnızlaşmasından daha ileri gidemediğini hala anlamadınız mı? Kendin dışındaki dünyayı gözetmenin, hayatını kendin yaşayamadan başkaları uğruna feda etmek demek olmadığını göremiyor musunuz? Kendiniz için yaşamazsanız kim için, ne için yaşayacaksınız sorusunun cevabı hala çok mu uzak? Hala hep siz mi var sizden içeri?

O halde, okumaya başlarken indiğiniz kendincilik merdivenini şimdi de çıkın ama bu sefer birtakım sorularla:

“Kendinden ödün verme.” – Ödün verilemeyecek değerlerin var mı?

“Kendinle gurur duy.” – Neyle gurur duyulmalıdır?

“Kendin için yap.” – Neyi, nereye kadar?

“Kendine güven.” – Güvenilir misin?

“Kendini sev.” – Neden ve nasıl?

“Kendin ol.” – Sen kimsin?

Son olarak, kendine iyi değil, iyice bak.

Yorum Ekle

Adınız / Rumuz

Yorumunuz