Zeyneb Türko Yazdı: Meta Nasrullah?
Dergimiz Yazarlarından Zeyneb Türko'nun "Meta Nasrullah?" başlıklı yazısını istifadenize sunuyoruz.
Meta Nasrullah?
“Biz mutlaka sizi biraz korku biraz açlık ile yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!”(Bakara 155)
İnsan, her gün, her an imtihanın türlü zorluklarıyla karşılaşabilir. Belki de göstereceği sabır ve tahammülle adayı olduğu cenneti kazanacaktır. Eski devirlerden beri gerek peygamberler gerekse de müminler çok sıkıntılar çekmişlerdir. Hz. İsa’ya inananlar imanlarından dolayı aslanlara parçalatılıp, hendeklerde diri diri yakıldılar. Firavun Hz. Musa’nın (a.s) kavmine ağır zulümler yaptı.
Tarih boyunca da birçok mazluma, imanlarından dolayı çeşitli işkence ve zulümler yapıldı. Allah’a ve onun dinine samimiyetle inananlar başlarına gelen bela ne olursa olsun imanlarından asla taviz vermediler.
Hz. Muhammed’e tabi olanlar da birçok zulüm ve işkenceye maruz kaldılar. Kimi öğle sıcağında kumlara yatırılıp karnına taş konularak işkence gördü. Kimi de sırtına ateşte kızdırılmış taşlar yapıştırılarak, sırt yağları eriyinceye kadar sırtında tutuldu. Ancak onlar yine de imanlarında sebat ettiler.
İşkence ve eziyeti çokça çeken sahabilerden biri olan Habbâb b. Eret bize şöyle bir rivayette bulunmaktadır:“Rasûlullah (s.a.s) Kâbe’nin gölgesinde kaftanını yastık ederek dayandığı bir sırada yanına vardık. “Yâ Rasûlallah! Bizim için Allah’a dua edemez misin? Allah’tan yardım dileyemez misin?” dedik. (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikâyet ettik) Bunun üzerine Rasûlullah’ın (s.a.s) rengi değişti ve şöyle buyurdu:
“Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, (zalimler tarafından) yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da cesedi ikiye bölünürdü. Fakat bu onu dinden döndürmezdi. (Bir başkasına da benzer işkenceler uygulanır); demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da, bu işkenceler oMü’min’i dininden çevirmezdi. Size yemin ederek söylüyorum ki, Allah İslâm dinini mutlaka tamamlayacaktır. Öyle ki, bir süvari San’â’dan Hadramevt’e kadar (tek başına) yolculuk edecek de Allah’tan ve bir de koyunlarına kurdun saldırmasından başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!”(Buhârî, Menâkıb 25.)
Hz. Peygamber (s.a.s) yukarıda zikredilen sözleriyle, Ashâb-ı Kiram’ın çektikleri sıkıntıların başka ümmetler tarafından da çekildiğini haber vermiş, onların acısını dindirip teselli etmiş, karşılaşacakları sıkıntılara sabrettikleri takdirde Allahın yardımına, huzurlu ve emniyetli günlere kavuşacaklarını müjdelemiştir.
“(Ey müminler!)Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennet’e gireceğinizi mi sandınız?! Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihâyet peygamber ve beraberindeki Mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demişlerdi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)
Mü’minlerle birlikte elçi de diyordu ki, ey Allah’ım yardımın ne zaman gelecek ? Öyle daralmışlardı, öyle bunalmışlardı. Üzerlerine bela yağmur gibi geliyordu. İmanlarının imtihanını, sınavını çok acı vermişlerdi ve Allah’a en sonunda ellerini açıp yakarmışlardı; İlahi..! Yardımın ne zaman demişlerdi.
Hiç kuşkusuz Onlar şunu çok iyi biliyorlardı; Yeryüzünün kapıları insanlara açık olduğunda, bu durum Allah'a tevekkülde ve O'ndan yardım istemekte zayıflığa sebeb olabilmektedir. Bütün bu kapılar kapandığında ve bütün sebepler tükendiğinde Yüce kapıya sığınmaktan başka bir seçenek kalmaz. Onlar güçlerinin bittiği yerde Allah’ın yardımının başlayacağını biliyorlardı.
İbn Receb şu sözleri söylemektedir:
"Kurtuluşun sıkıntıların en şiddetlendiği zamanda gelmesinin ince sırlarından biri de sıkıntılar büyüyüp şiddetlendiğinde ve kişinin insanlardan yana beklentileri tükendiğinde sadece Yaratıcıya bağlanır... Her kim yaratılanları bırakır da Yaratan'a bağlanırsa; Allah azze ve celle o kişinin isteklerine icabet eder"
Hz. Muhammed (s.a.s) ashabı da imanlarını kendi rahatlarının üstünde görmüşler; bu uğurda her şeylerini feda etmeyi göze almışlar, büyük bela ve sıkıntılara katlanmışlardır. Onlar Allah’ın rahmetinden asla ümitlerini kesmemişlerdir. “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek!” diye talepte bulunurken o yardımın geleceğine kesin bir şekilde inanmışlardır.
İman davasında mücadele eden bir kişinin aynı şekilde sarsılmaz bir imana ve Allah Teâlâ’ya güvenmesi gerekir. Çünkü Allah’ın yardımı onu hak edenler için hazırda beklemektedir. Fakat onu ancak direnmeye devam edenler, sebat edenler hak edebilir.
Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.
Bu haber toplam 1070 kez ziyaret edildi.
Yorum Ekle
Adınız / RumuzYorumunuz