Yunus Erdoğan
17 Ocak 2019, Perşembe
İlk başta oldum zannederiz, daha doğrusu hemen hemen hepimiz oldum zannederiz ve bildiğimizi, her şeyi ama her şeyi bildiğimizi sanırız. Söyleyecek her şeye sözümüz vardır bilmediğimiz hiç bir şey de yoktur ha! Okul okuruz, bir kaç da kitap ve ardından sayfalarca makale, dergi, gazete vb. sonra olduk zannederiz. Oysa ki karşılaştığımız ilk imtihanda olmadığımızı, bilmediğimizi anlarız. Ama yine de zaman içerisinde bunu unuturuz. Çünkü biz insanız. Çok büyüklenen ancak alıp verdiği tek bir nefese bile hükmedemeyen aciz bir kul olduğumuzu hatta olmaya çalıştığımızı dahi unuturuz.
Piştik zannederiz ama bir tarafımız hep hamdır. "Pişenler hamım der, bir düşün niye" diyor şair. Biz ise hiç düşünmeyiz. Bu da çok ilginçtir. Kur'an birçok ayetinde düşünün, akledin derken biz bunu nedense yapmayız, yapamayız. Çünkü düşünmek zor bir ameldir. Her şeyde olduğu gibi bunda da kolayına kaçarız işin. Belki de işimize gelmediği içindir. Hatalarımızla, günahlarımızla yüzleşme korkusu içinde olduğumuzdandır bilemiyorum. Ama ham olduğumuzu ve hiçbir zamanda pişmeyeceğimizi biliyorum acizane. Hamız, pişmeyeceğiz, pişsek bile pişmeyeceğiz mutlaka bir tarafımız ham kalacak bunu unutmamalı. Pişmek için ateş gerek. Öyle bir ateş ki içimizde alev alev imanımızı yakan bir ateş. Eğer içinde bu ateş kül etmemişse seni, oldum deme, piştim deme, hamım de.
Mutahhari ilmin 3 mertebesinin olduğunu söyler:
Cehalet: Ben her şeyi bilirim.
Talebelik: Bilmediğim çok şey var.
Hocalık: Hiçbir şey bilmiyorum.
Bilmediğini, bilmediğini bilmediğinin de farkında olmadığını anla, anla ki oku, yaşa, daha çok yaşa daha çok piş. Ama unutma düşün, pişenler hamım der.
Neden?