Kudüs muvahhidler için bir emanettir

Ömer Lekesiz

23 Kasım 2018, Cuma

“Sizin hesabınız yıllar önce ödendi” sözü, gündelik hayatımıza dokuz yıl önce girmişti.

Başkan Erdoğan’ın, Şimon Peres’e karşı “one minute” çıkışını takiben, körfez ülkelerindeki mükrim kimi esnafın, Türk müşterilerine söyledikleri sözdü. Giderek İslam coğrafyasının tamamında kullanılan bu sözün ve dolayısıyla Türklere yeni ikram tarzının son örneklerini geçtiğimiz hafta Kudüs’te gördük.

Bu örneklerden önce, İsrail’in Kudüs Emniyet Müdürü’nce, geçmişte Filistinli dostlarımızdan biri üzerinden yapılan şu sorgulamayı paylaşayım ki, ilkin konunun özünü doğru nakletmiş olalım:

Emniyet Müdürü, Türkleri yakından tanıyan dostumuzu makamına çağırarak, “Buraya turist olarak milyonlarca Hristiyan ziyaretçi gelir. Turist çekingenliğiyle ve şehre duydukları tarihsel hayranlıkla, burada sessizce gezer ve geri giderler. Çok az sayıda da Türk turist gelir. Ama onlar sanki şehrin gerçek sahipleriymiş gibi davranırlar ve üstelik sizinkilerle de onlara karşı hiçbir yabancılık duymaz, bilakis asıl ev sahipleri onlarmış, aralarında kadim bir tanışıklık varmış gibi sevinçle, sevgiyle mukabelede bulunurlar. Bu fark nedendir?”

Dostumuz buna karşılık (mealen) şu cevabı verir:

“Osmanlılar 1517’den 1917’e kadar dört yüz yıl bu toprakları yönettiler. Halkımız hakkında iyilikten, refahtan, huzurdan başka bir şey düşünmediler. Zulmetmediler, haksız yere bir kimsenin burnunu bile kanatmadılar. İngilizler burayı 1917’de işgal ettiğinde, sizler önce onların arkasına saklanarak, sonra onların vekilleri olarak kendi yönetiminizde halka zulmettiniz, zulmetmeye de devam ediyorsunuz; bırakın halkın iyiliğini, refahını sağlamayı, bir günlük huzuru bile onlara çok gördünüz ve görmeye de devam ediyorsunuz. Türkler buranın sahibiymiş gibi davranmakta, halkım da onlara saygıyla mukabele etmekte, onları sevmekte haklı sayılmazlar mı?”

Cevap böyle olunca, müdürün, sorguladığı dostumuza, alelacele kapıyı gösterişini tasvire ayrıca gerek yoktur.

Gelelim sözünü ettiğimiz örneklere.

Geçen hafta, Albayrak Medya Grubu bünyesindeki Reklam Piri şirketi, kendi sektörünün seçkin temsilcilerinden oluşan bir grubu Kudüs’e götürdü. Ben de şehri tanıyor olmam nedeniyle, ola ki yeni ziyaretçilere bir faydam dokunur mülahazasıyla oradaydım. Topluca yapılan ziyaretlerden sonra, gruba şehri kendi gönüllerince gezebilmeleri için “serbest zaman” verildi.

Bu zamanda, gruptan birkaç kişi Şam Kapısı’na giderek, oradaki bir dükkândan alışveriş yapmışlar (ki, Yahudilerin şerrine uğraması endişesiyle, dükkânın tam yerini ve esnafın adını bildirmiyorum). Sonrasında, doğal olarak hesabı istediklerinde, dükkân sahibinden yukarıda zikrettiğim sözü işitmişler: “Sizin hesabınız yıllar önce ödendi!”

İkinci örneğim ise Yafa’dan.

Yafa, şimdi çok az sayıdaki Filistinlinin de yaşadığı bir eski Osmanlı şehridir.

Akşamları, Akdeniz’in suları daha bir farklı cilveleşir Yafa’nın kıyılarıyla; dalgalar Üsküdar’ın Harem’inden, Harem-i Şerif’e yolculanan hacı adaylarından bir rahiya taşır gibidir; Kudüs’le vedalaşan kalplerin harareti, Akdeniz’in sularıyla ancak burada kısmen dizginlenir.

Bizim grubumuz da akşam vasıl oldu Yafa’ya. İstanbul dönüşü için yeterli zaman da vardı; kimimiz sahile indik, dalga sesleriyle avunmak için, kimimiz de demlenmiş çay ihtiyacıyla kafelere attık kapağı.

Yirmiyi aşkın arkadaşımız, o kafelerden birinde, iki saat boyunca yiyip içerek oturdular. İstanbul’a hareket etme saati geldiğinde, tur şirketinin yetkilisi gerekli ödemeyi yapmak için kasaya yöneldiğinde, aldığı cevap ilk örnektekinin aynısıydı: “Sizin hesabınız yıllar önce ödendi!”

Türklerin Kudüs’ü ziyaretleri, bu kutlu beldeyi görmekten ve Allah tarafından burası için vadedilen berekete mazhar olabilmek için orada ibadet etmekten başka bir amaç taşımıyor.

Erken dönem İslam fatihleri (Hz. Ömer), Eyyubiler (Selahaddin), Memlukler ve Osmanlılar (Yavuz Sultan Selim) Kudüs’ü kan dökmeden teslim aldılar ve yönettiler. Bu şimdiki zamanın Müslümanları için de geçerli bir ölçüdür: Kudüs’te kan dökülmez, can yakılmaz! Kudüs Allah’ın sadece muvahhitler için değil, kâfirler için bile kendisini mübarek ve çevresini bereketli kıldığı bir evdir!

O halde söylenen o mezkur sözün tefsiri ne olabilir?

Allahualem şu olabilir:

“Kudüs, muvahhidler için bir emanettir. Allah burayı mülk olarak size verdiğinde, o emaneti layıkıyla taşıdınız. Allah’ın o emaneti sizden alması, emanetin şartlarını kaybetmiş olmanızdan çok, O’nun emanetindeki isabetin, İslâm olmayan milletlerce de sizin ehliyetiniz yönünden anlaşılması içindir. Nitekim sizsizlikte zulmün her çeşidine maruz kalarak kan ağlayan bu şehrin sulh ü selametini isteyenler de hâlâ sizsiniz. Filistin halkının gözyaşını silmeye uzanan tek elsiniz. Siz Kudüs emanetini doğru taşıdınız ve yine doğru taşımaya talipsiniz ki, artık küçük hesapların muhatapları değilsiniz.”

İnşallah bu böyledir ve böyle olma potansiyeli bile Yahudileri çılgına çevirmektedir.

Değilse, gidişi ve dönüşüyle Kudüs’ün yolunu bizim için bir çileye dönüştürmelerinin başka ne izahı olabilir?

Yorum Ekle

Adınız / Rumuz

Yorumunuz