Musab Göktaş
30 Ekim 2018, Salı
İhtiyaçları kendimizin belirlemediği bir dünyada, neyin israf olup neyin olmadığını biliyor muyuz?
Haddimizin Kur’âni sınırlar olduğunu düşünürsek, haddi aşmanın her türlüsünü israf olarak nitelendirebiliriz. İsrafın akla ilk gelen, üzerinde en çok konuşulan boyutu ise ekonomik israftır.
Ekonomik israf kavramını ele alırken, üzerinde duracağımız temel noktanın “ihtiyaç” kavramı olduğunu düşünmekteyim. İnsanın harcama yapacakken esas alacağı ölçüt, alınacak şeyin ihtiyaç dâhilinde olup olmadığıdır. Kapitalizmin yönlendirdiği ihtiyaç algımız ise, bizi farkında olmadan israf çukuruna çekebilmektedir.
Tüketim toplumuna dönüştüğümüz günümüzde, nefsi istekler ve ihtiyaçlarımız birbirine karışmış durumda. Televizyon, internet, sosyal medya vb. gibi araçlar, her daim insanları tüketmeye yöneltiyor. Televizyonda ve internette karşımıza çıkan reklamlar, sayısı bakteri gibi çoğalan alışveriş içerikli sosyal medya hesapları, insanları sürekli tüketime itiyor. Sosyal medya hesaplarının takipçi sayılarına baktığımızda ise, bu kültürün toplumumuza ne kadar nüfuz ettiğini açıkça görebiliyoruz. İçimize bu denli işleyen “tüketim” anlayışı, artık tüketmenin bir ihtiyaca evrilmesine sebep oluyor. Maalesef ki insanlar artık tüketmeyi bir ihtiyaç olarak görüyor ve bunu yapmadıklarında eksiklik hissediyorlar. Bu algıyı kabul edenler ise, ihtiyaç sınırını aşıp israfa girmiş oluyor.
Kullanım ve etkinlik noktasında sosyal medyanın, televizyon ve radyoyu geçmesi, kapitalist şirketleri sosyal medya kanallarına kilitlenmiş hale getirdi. Gününün büyük (ciddi manada büyük) bir kısmını sadece alışveriş hesaplarına bakarak geçiren insanlar o kadar fazla ki, artık yapılacak yatırımlarda bu faktörler temel alınmakta. El, broşür, radyo, televizyon vb. reklamlardan ziyade, sosyal medya üzerinden reklamlar yapılmakta. Onların belirlemiş olduğu “normal” fiyatlar üzerinden yapılan “indirim”ler, kampanya veya “bitiriyoruz” günleri, insanın nefsini okşayıp doğrudan tüketime itiyor. Dışarıdan bakan birisi ise, indirim olmayan bir mağaza görmeyeceği için bunun mantıklı bir pazarlama hamlesi olduğunu fark edebiliyor.
Piyasadaki mağazaların neredeyse hepsinde, bu gibi pazarlama yöntemleri ile insanlar tüketime teşvik ediliyor. Sanki bu indirimleri kaçıracakmış, bu zamanlar haricinde bu ürünleri ucuza alamayacakmış hissine kapılan insanlar, ihtiyaç-israf dengesini kolaylıkla kaçırıyorlar. Ellerinde belki onlarca bulunan eşyalardan birkaç tane daha alıyorlar. Hiçbir zaman kullanmayacakları, giymeyecekleri eşyalar biriktiriyorlar. İhtiyacını birkaç sene daha görecekken bir tane daha “yeni” eşya alıyorlar. Kapitalizmin getirdiği ve aslında küçük esnaflara, insanlara yarıyormuş gibi görünen bu düzen, en çok dünyadaki büyük paralara hükmeden insanlara yarıyor. Çünkü büyük para babaları, hammaddeleri ellerinde tutuyor. Üretimi yapılan ürünlerin çok büyük bir kısmının hammaddeleri bu gibi kapitalist şirketlerden temin ediliyor. Ve sonuç olarak bu durumdan en çok onlar kârlı çıkıyor.
Ekonomik israfı sadece alışveriş temelli görmemek gerekir. Farklı bir yönden bakacak olursak, örneğin tatil insan için bir ihtiyaç arz etmektedir. Bütün sene boyunca çalışan, yorulan kendine vakit ayıramayan insanın tabii olarak tatile ihtiyacı vardır. Yapılacak bu tatil, insanı dinlendirmelidir, tefekküre yönlendirmeli, kendine vakit ayırmasını sağlamalı, vücudunu ve ruhunu enerjik kılmalıdır… Ancak tatil, yine kapitalizmin yönlendirdiği gibi, yalnızca deniz kenarında, otellerde, israfın beşinin bin para olduğu mekânlarda giderilmesi gereken bir ihtiyaç değildir. Maalesef ki burada kapitalizm, insanların ihtiyaçlarını israfa çevirmektedir.
Daha vurucu bir örnek vermek gerekirse evlilik, İslam’ın şiddetle tavsiye ettiği bir ibadet ve insanın temel ihtiyaçlarındandır. Peygamber tavsiyesi, dinin yarısı, bereketidir. Ancak yapılan düğünlerin maliyetleri, içerikleri, öncesi ve sonrasında yapılan harcamalara baktığımızda, belki de günümüzdeki ekonomik israfın en bariz yapıldığı alan olduğunu görmekteyiz. Hatta bu sebeplerden gençler evliliklerini ötelemekte, günahın zirve yaptığı bu dönemlerde, ateşin kıyısında yürümektedirler. Eski geleneklerdeki başlık parası çıkmazı, günümüzde şekil değiştirmiş ve evlilik masraflarına dönüşmüştür. Cahillik olarak nitelendirdiğimiz bu uygulamanın farklı bir sürümünü, kapitalizm hissettirmeden bize yaptırmaktadır. Ve bunun farkına maalesef ki insanlar henüz varmış değiller.
İslam, hayatın her noktasında insan için en uygunu, ideal olanı tavsiye eder. Hoş görmediği bir şey varsa, bu zaten insan fıtratına da uygun değildir. Bu kıstas ile hareket ettiğimizde, israf etmemenin günlük hayatımıza yansımaları oldukça ciddi olacaktır. İçine girdiğimiz son ekonomik durumları göz önünde bulundurursak, israf etmemek belki de bizi ekonomik olarak ayakta tutacak yegâne uygulama ve ibadet olacaktır.
Bu, sadece bireysel olarak veya kendi ailemize dönük sonuçlar doğurmaz. Toplum, ülke, ümmet olarak da birçok fayda barındırır. Toplum, gerektiği kadar harcadığı müddetçe daha fazla tasarruf edecek ve hayra ayrılan bütçe artacak, toplumdaki yoksulluk azalacaktır. Özellikle yurt dışı kaynaklı tüketim, gıda, giyim gibi ihtiyaçlarımızda israf etmezsek ülke, ithalat ihracat paritesini olumlu yönde geliştirip büyüyecektir. Ekonomik olarak güçlü olan Müslüman bir ülke, belki de ümmete öncülük edecektir. İsraf etmeyen insanlar, dünya kaynaklarını itidalli kullanıp düzeni bozmayacaktır. Allah’ın insanlar için verdiği nimetlere haksızlık etmeyecektir. Belki böylece düzenlerini sırf aşırı tüketen insanlar üzerine kurmuş sömürücülerin planları bozulacaktır. Sırf bu vesileyle, bu döngüdeki masum insanlar refaha erecektir…
Zikrettiğimiz düşünceler belki ilk bakışta gerçekçi durmuyor olabilir. Bunlar tabiki bir ferdin israfı bırakması ile mümkün olacak şeyler değildir. Toplumca, ümmetçe uygulandığında gerçekleşme ihtimali olan olgulardır. Ancak, dünyada bütün hesapların temel olarak ekonomi üzerinden yapıldığını düşünürsek, ekonomik bir dönüşü olacak israf kavramı, tatbik edildiğinde gerçekten muazzam sonuçlar doğuracaktır.
Her ne kadar toplumca yapıldığında büyük sonuçlar doğuracağını söylesek de, fert dönüşmedikçe toplum dönüşmeyecektir. Fert aileyi dönüştürecek, aileler toplumu dönüştürecektir. Fert tasarruf ekonomisine geçtiğinde, ilk faydalarını kendi hayatında görecektir. Parasının arttığını görecek, belki daha çok hayra yönelecek, hayatı bereketlenecek, fazladan harcamalarıyla kirlenen/bozulan hayatı (orucun vücudu temizlediği gibi) temizlenecek, ailesine örnek olup belki başka örnek ailelere vesile olacak ve en önemlisi, Allah’ın buyruğunu yerine getirmiş olacaktır. Ki Mümin, yapacağı ibadeti herhangi bir fayda gözetmeksizin, sırf Rabbi istediği için yapar.
İsrafın haram olduğu hem Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde, (Yiyin, için ama israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez / Araf 31 - Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur / Furkan 69) hem de Resulullah’ın hayatının her köşesinde (Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır! / İbn-i Mâce, Et‘ime, 51) yer almaktadır. İşte Mümin, böyle bir emri yerine getirmenin hayatına olumlu katkıları olacağını bilir ve bunlara da taliptir. Ama buyruk Rabbinden geldiği vakit, başka bir kanıta ihtiyacı yoktur.
Müslüman israfın her türlüsünden kaçınmalıdır. İçinden geçtiğimiz bu zor dönemlerde ise israftan kaçınmak artık zorunlu hale gelmiştir. Bu, israf ekonomisinden tasarruf ekonomisine geçmek için bize bir işaret veya bir fırsat olabilir. Rabbim bizleri harcadığında, yediğinde, gezdiğinde, ilminde, zamanında, hayatında israf etmeyen müminler kılsın. Bu vesileyle de hayatlarımızı bereketlendirsin, sıkıntılarımızı gidersin. Bize emirlerini uygulamayı ve muttakilere önderler olmayı nasip etsin. Vesselam..