Musab Altunkaynak Yazdı: Allah Somuttur, Somut Olanı Sever!

DİĞER HABERLER - 28 Kasım 2019, Perşembe

Dergimiz Yazarlarından Musab Altunkaynak'ın "Allah Somuttur, Somut Olanı Sever!" başlıklı yazısını istifadenize sunuyoruz.

Allah Somuttur, Somut Olanı Sever!

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla;

“Topluca, hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” [Al-i İmran, 103]

İnsan somut odaklı yaklaşıma dayalı bir varlıktır. Somut olanı daha çabuk görür, daha abuk hisseder ve daha çabuk inanır. Çünkü somut olan genelde daha çabuk fark edilir. Somut olanı görmek, daha az çaba ister. Daha az meşakkatli olan her yol –bazen aldatıcı da olsa- daha fazla tercih edilir. Çıkılacak bir seyahat için iki yol varsa, bu yollardan kısa olanı balçık ve bataklıklardan müteşekkilse bile yola çıkacak kişi kısa yoldan gidebilme ihtimalini dahi düşünür. Zira insanın fıtratında acelecilik fazlasıyla vardır. (İnsan, şerri de hayrı da istediği gibi ister. İnsan pek acelecidir. [İsra, 11]) İlahi veya ilahi olmayan yola karşı temayül etme oranları da buna benzer. İslam’a göre ilahi olmayan yola dünya üzerinde yönelimin sayıca çok daha fazla olmasında, bu yola daha kolay girilebilmesinin etkisi büyüktür. Hani bir kıssa anlatılır; Allah güzelliklerle dolu cenneti yarattığında melekler: “ Ya Rabbi! And olsun herkes buraya girecek” demişler. Daha sonra azap ve sıkıntılarla dolu cehennemi yarattığında; “Ya Rabbi! And olsun buraya kimse girmeyecek demişler. Sonrasında cennetin etrafını sıkıntı ve zorluklarla, cehennemin etrafını ise zevk-u sefa ile çevreleyince ilk söylediklerinin tam tersini dile getirmişler.

Elbette ki somut olan her zaman basit olacak diye bir durum söz konusu değildir. Her kavramın olduğu gibi somutluğun de merhaleleri vardır. Her somut durum, aynı ölçüde fark edil(e)meyebilir. Mesela sıradan diyalogların arasında, Cuma hutbelerinde veya bir büyüğümüzün nasihatlerinde mutlaka verilen nimetlerimizin farkında olmadığımız çok sık dile getirilir. Bu, aslında kişinin belki de kendi söylediğinin bile çoğu zaman yeterince farkında olmadığından bizlere pek tesir etmez. Zira tesir etseydi, belki de bundan yukarıda bahsedildiği gibi alelade bir cümle ile değil, daha şaşaalı bir ifade ile dile getirilebilirdi. Eğer bahsedildiğinden ziyade farkında olunsaydı, bu ülkede rutin bir ananeden öteye gidemeyen Cuma namazları çok daha etkili olabilirdi. Yahut büyüklerin nasihatleri, toplumdaki ahlaki çöküntünün önüne geçebilirdi.  Kur’an ayetlerine karşı olan tutum da maalesef ki pek farklı değildir. Somut harflerin bir araya getirdiği birbirinden değerli emir, yasak, nasihat veya derslerin –sadece bazen- abdestli bir törenle karşılanmaktan başka yeterli ilgiyi görmediği, dünyanın bugünkü karşı karşıya olduğu ahlaki çöküntüden anlaşılabilir.

Bu durum elbette sadece insanın içine düştüğü gafletle açıklanıp geçilemez. İnsanlığın bataklıkta olmasında şeytanın ve bilerek/bilmeyerek ona yaverlik eden beşerlerin de etkisi fazlasıyla büyüktür. Yani zihinlerde ve bünyelerde meydana gelen gaflet yaralarını onarmak yerine onların önünü açmak için var gücüyle saldıran, bunu yaparken de medya, alışveriş, kapitalizm gibi hayatın içinde sıkça hemhal olunan argümanları fazlasıyla kullanarak Allah’ın bahşettiği merhamet, vicdan gibi rahmani duyguların kaybına sebebiyet veren menfi güçler de mevcuttur. Bu menfi güç ve kavramları kısaca “batıl” olarak adlandırabiliriz. Batılın ilerleyiş mantalitesine karşın ilahi yolun –Kur’an’ın- yaklaşımının gündelik hayatta kendini anlatma/idrak ettirme yöntemi arasında çok fark yoktur. Yani batıl da harflerle, yazılarla, tehditlerle, kampanyalarla(!) yaklaşır, Kur’an da. Batılın da yürürlüğe koyup uyguladığı/uygulanmasını istediği hükümler vardır, Kur’an’ın da. Batıl da insanın geleceğini düşündüğünü söyler, Kur’an’da. Görüldüğü gibi ifade yaklaşımları –yöntem olarak- kısmen aynıdır. Ancak temel bazda, bu iki yolun vaatlerinin ve taleplerinin arasında çok büyük farklar vardır. Mesela bir bankanın kampanyaları ve kampanya sloganları genelde “size özel” başlığıyla sunulur. Sunduğu bu özel imkanların karşılığını ise mislinden fazlasıyla gerektiğinde zorla geri alır. Binilen bir uçakta eğer biletinizi “bussiness class” yani üst sınıf aldıysanız, etrafınızda oturulanlardan farklı muamele imkanları sunar size uçuş firmaları. Yahut bir mekana yemek yemek için girildiğinde, kıyafetinize göre bir masaya, kıyafetinize göre bir muameleyle buyur edilirsiniz. Çünkü sizden yüklü bir bahşiş alabilmenin yolu budur. Görüldüğü gibi batıl birçok kampanya sunar insanlara. Ama ilahi yoldan farklı olarak fazlasıyla karşılığını almak koşuluyla. Oysa ilahi yol, buyurduğu vaatlerde hiçbir karşılık beklemeden kat be kat mükafat vaat eder. Kalıcı olan bir mükafat, fani olmayan bir mükafat, kazananın yine insanın kendisi olduğu bir mükafat. Biz inananlar için somut olan bir mükafat. Zira Allah da somuttur bizce, vaatleri de.

“Şu kesindir ki Allah kullarına zerre kadar zulmetmez. Ama kulun zerre kadar iyiliği bile olsa onu kat kat arttırır ve ayrıca kendi tarafından büyük bir mükafat verir.” [Nisa, 40]

“Kim Allah’a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse Allah ona on misli-verilir. Kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez. [En’am, 160]

Henüz batılın bahsetmediğimiz avantajları da var elbette. Mesela size farklı davranıldığında kendinizi özel hissedersiniz. Bu durum birden fazla kez tekrarlandığında artık gururunuz okşanmıştır ve sizden –imkan olarak- daha kötü durumda olan insanların arasına kendinizi yakıştırmamaya başlarsınız. Aç yatmasın diye komşuya ikram edilen eski bakır sini, gün gelir yerini bazen aile fertlerinden bile daha fazla değer gören ve zeval görmesin diye evde en şık salon konsollarında saklanan lüks yemek takımlarına bırakır ve artık ikramlar da bakır sini ile beraber rafa kalkar. Hac farizasını yerine getirmek için çok daha fazla vererek çok daha yüksek katlı ve lüks otellerin balkonundan hem Allah’ın evine hem de insanlara tepeden bakma şansınız olacak. Kubbetü’s sahra manzaralı kahvaltılar, sizlere Kudüs’ün acılarını bir nebze olsun unutturacak. Yeni teknolojiler ve pahalı bir mimari ile inşa edilen camilerde, sadece kendi statünüzde bir cemaatle namazları kılarken siz mazlumlara yardım etmesini Cenab –ı Allahtan dileyebilirsiniz. Yüksek meblağlı ihalelere girerken karşınızdakinin dini bütün birisi olmadığına kani olursanız hakkı hukuku bir yana bırakarak ihaleye fesat karıştırıp işin dini bütün birinde kalmasını sağlayabilirsiniz. Yapılan her işe adınızı verebilir, baktıkça övünebilirsiniz. Bir süre sonra artık batılın zirvesine giden yolda tek adamlığa doğru emin adımlarla ilerleyebilirsiniz. Üstelik bunu büyük bir başarı olarak görebilirsiniz. Tek başına zirveye tırmanabilen büyük bir başarı. Oysa bunu anlamak basittir, çünkü somut işler yapılmıştır. Çalışılarak yüksek merciler ve paralar elde edilmiştir. Ama bunlar yapılırken ne basamak yapılan mazlumları, ne siz tokken aç yatan komşularınızı, ne de sizin her kazancınızda hakkı olan yoksulları göremeyebilirsiniz, somut varlıklar dahi olsalar.

Artık İsmet ÖZEL’in dediği gibi kapitalizmin sizi ulaştırdığı yerdesiniz, felaketin tam ortasında, veya Ali Şeriati’nin tabiriyle ruhunuzun bataklığında, konforlu bir şekilde debeleniyorsunuzdur. Zira Allah’ı somut bir şekilde göremediğinizden onun vaat ettiği cennetine yeterince inanamadınız, ama bankaların size sunduğu kredi imkanlarıyla somut ancak bir o kadar yalancı cennetine kanmak kolayınıza geldi. Yetim ve yoksulların hakkı olan zekatı esirgediniz, çünkü çıplak gözle göremediğiniz Allah’ın emri yerine paranıza değer katacak yüzdelik faizler daha gerçekçi geldi. Sunulan onlarca nimeti, intizamlı vücudu, sağlıklı düşünebilen bir akla kanaat edemedik de sırf farklı görünebilmek adına giyime, kuşama, yaşam tarzımıza kazandığımızın kat be kat fazlasını harcadık.

Elde var kayıplarımız. Kendimizi kazanabilmek için her onurlu meziyetimizi kaybettik. Ortaya bir “ben” çıkarabilmek için binleri(mizi) kaybettik.

Elde yok kayıplarımız. Çünkü kaybettiklerimiz, kazanma hırsıyla peşinde koştuğumuz kara deliğin ardında kaldılar.

Umulur ki dualarında dünya dağdağasının enkazında kalmış bizler için dua edebilen kayıplarımız vardır. Umulur ki her anımız, tüm insanlığı insanlığa kazandırabilmek için nihayeti gerçek olan soyutları görebilsin. Umulur ki bu özeleştirimizi günahlarımıza kefaret saysın Allah.. Somut olan Allah…Basir olan Allah…

Dua ile...

Bu haber toplam 1200 kez ziyaret edildi.

Yorum Ekle

Adınız / Rumuz

Yorumunuz