İhsan Aslan
30 Ekim 2018, Salı
(Ey Muhammed) De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, yalnızca âlemlerin Rabbi Allah içindir. (En'âm, 162. Ayet)
Allah (c.c), Peygamberine böyle söylemesini emrediyor. Yaptığımız her eylemin, kimin rızası için yapılması gerektiğinin altını çiziyor kendi kitabında.
İnsanoğlu yaratılışı gereği muhteşem bir misyon yüklenmiştir. Kimileri bu görevi layıkıyla yerine getirmekte, kimileri ise sınıfta kalmaktadır. Her maddenin bir misyonu vardır. Canlı, cansız hepsi birer görev yüklenmişler ve bu görevi hakkıyla gerçekleştiriyorlar ve özel bir çaba sarf etme ihtiyacı duymuyorlar.
Maddenin temel birimi olan atomlar, milyonlarca yıldan beri aynı görevi aynı ölçüde yerine getirmeye devam ediyorlar. Muhteşem bir düzen, sistematik ve ölçü dahilinde. Ne bir eksik ne bir fazla. Misyonlarını eksiksiz yerine getiriyorlar.
Hayvanlar, bitkiler, bakteriler ve gözle göremediğimiz ultraminik evrenin canlıları.. Hepsi aynı fıtratta, aynı ölçüde, aynı görevleri üstlenmişler ve yerine getiriyorlar. "Bana ne?" deme hakları yok. Geliştirme ve yeni bir değer üretme şansları yok. Yalnızca kendilerine yüklenen sürüm ne ise onu ortaya koyabiliyorlar ve özelliklerine güncelleme getiremiyorlar. Bu varolma ve yaşantı biçimi, emek vererek, tercih ederek ortaya çıkmıyor. Bir çitayı çok hızlı koştuğu için tebrik etmek veya balıkları suyun altında nefes alabildikleri için takdir etmek anlamsızdır. Çünkü bu onların ürettiği bir değer değil, Âlemlerin Rabbinin bahşettiği bir özelliktir.
Ancak insanoğlu diğer varlıklardan farklı olarak emeğinin ve tercihinin karşılığını göreceği bir göreve layık görülmüştür.
İrade!? Mutlak iyi ve mutlak kötünün arasında konumumuzu belirleyecek olan özellik. Âlemlerin Rabbi tarafından muhatap alındığımızın bir göstergesi. Yok olma, anlamsız bir hiç olma durumundan kurtulmamız için önümüze sunulan bir fırsat. İman edip, iyi işler yapanların muhteşem bir anlam kazanacağı; hakikate gözlerini kapatmayı tercih edenlerin ise hiç olmaktan daha aşağılık olacağı bir araç.
O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkarcı kişi: "Keşke toprak olsaydım!" diyecektir. (Nebe - 40)
İradenin kontrol altına alınması ve doğru bir şekilde kullanılması tek kurtuluş reçetemizdir. İnsanın, iradesine yön verebilmesi için her alanda derin sorgulamalar yapması ve ciddi kararlar alması gerekmektedir. Bunu başarmak için her şeyden önce insanın "İRADESİZLİK"le bir probleminin olması gerekir. İradesiz olmak demek; iradeyi kullanamamak, eleştiri getirememek, sorgulayamamak, karar verememek, tercihten yoksun olmak demektir.
Eleştirip - sorgulayamıyorsak, mezardaki ölülerden ne farkımız var? (Ali Şeriati)
Bize verilmiş bir irade varsa, muhakkak bizden alınacak bir de hesap vardır. Allah bizleri her alanda hesaba çekecek ve borç günü herkes borcunu eksiksiz teslim edecektir. İnsana yaptıklarından, yapmadıklarından, konuştuklarından, sustuklarından, dolu geçirdiği vakitten, israf ettiği zamandan sorulacaktır.
Yazımızın ana konusu "ZAMAN İSRAFI"dır.
Başlıkta dediğimiz gibi: Bugün varız, yarın yoğuz... Zaman çok hızlı akıyor ve insanoğlu bu zamanı iyi değerlendiremiyor. Bugün nerede var olduğunu ve nasıl bir misyon yüklendiğini unutuyor, kendisini zamanın akışına bırakıyor, dünyanın anlamsız ve değersiz içeriğiyle oyalanıp duruyor ve kısacık yaşam süresi ansızın doluveriyor. Zamanlarını israf edenler Allah'a nasıl hesap vereceklerini hiç düşünmüyorlar mı?
"Zaman israfı nedir?" diye sorarlarsa bir Müslümanın perspektifinden buna şöyle cevap vermek gerekir: "Allah için sarfedilmeyen tüm zamanlar."
“…İsrâf etmeyin; çünkü Allâh isrâf edenleri sevmez.” (el-En’âm, 141)
Buradan şu anlam çıkmamalıdır: "İnsan dünyevi her şeyden uzaklaşmalı, toplumdan kendini soyutlamalı ve bir kenara çekilerek ömrünü sadece Rabbine ibadetle geçirmeli."
Hayır. Bu yaklaşım doğru değildir. İnsanın temel ihtiyaçlarını gidermesi, çalışması, para kazanması, gezmesi, eğlenmesi, gülmesi, ağlaması, sevmesi, öfkelenmesi. Hepsi yeri geldiğinde insanın hayatının bir parçasında ihtiyaç duyduğu özelliklerdir. Ancak bunların ölçü ve kararının belirlenmesinde, Allah'ın rızasının öncelenmesi bizi doğruya ulaştıracaktır.
(Ey Muhammed) De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, yalnızca âlemlerin Rabbi Allah içindir. (En'âm, 162. Ayet)
Allah için çalışmak, Allah için sevmek, Allah için öfkelenmek. Rahman'ın emirlerini her daim göz önünde bulundurarak yaşamak. Zamanın Rabbi için zaman harcamak. Zamanı Allah'a göre ayarlamak, planları Allah'a göre yapmak, hayalleri Allah'a göre kurmak, hedefleri Allah'a göre belirlemek.
Kur'anın ortaya koyduğu İslam anlayışı, hayatın her alanında aktif ve etkin müslüman bireyler inşa etmek ister. Hayattan kendini soyutlamak yerine, direk hayata müdahil olan, siyasi, sosyal, ekonomik, felsefi, ictimai ve iktisadi her alanda varolan Müslümanlar inşa etmek ister. Kur'an bu inşa sürecinde insana zamanı iyi ayarlamasını, verimli kullanmasını, boşa zaman harcamamasını öğütler. Boş işlerden ve anlamsız vakit kayıplarından kaçınmasını emreder.
“Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn, 3)
“…Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler.” (Furkân, 72)
Allah zamanın israf edilmemesini emrettiği gibi aynı zamanda zamanın nasıl kullanılacağına dair bizlere bir yaşam planı ortaya koymaktadır. Müslümanların bu öğütleri ciddiye almaları ve hayatlarında uygulamaları, huzura, başarıya ve sağlıklı bir düzene kavuşmaları için gereklidir... Namazın günde 5 vakte bölünmesi; gecenin bir dinlenme, gündüzün ise bir çalışma vakti olduğunun belirtilmesi; bir işi bitirdikten sonra hemen başka bir işe koyulmak gerektiğinin vurgulanması.
“Bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel. (İnşirâh, 7-8)
Müslüman toplumların zamanı nasıl israf ettiğine hep birlikte şahit oluyoruz. Başta kendimiz olmak üzere zamanı ne kadar verimli kullandığımızın ve ne için, kim için kullandığımızın sorgulamasını yapmamız gerekiyor. Son yıllarda hızla artan teknoloji ve önümüze sunulan sanal dünya, müslüman toplumların çok büyük zaman kayıpları yaşamasına neden oluyor. Bu teknolojik imkanlar doğru kullanılmadığı taktirde, bizi yiyip bitiren, zamanımızı yok eden virüslere dönüşüyorlar. Özellikle sosyal medya, bomboş zihinlere sahip genç bir nesil inşa ediyor. Hayatının anlamını sorgulama ihtiyacı duymayan, anı yaşayan, ileriye dönük, ahirete dönük hiçbir planı olmayan, amaçsız bir nesil inşa ediliyor. Zamanını israf etmeye adayan bir nesil geliyor...
"Bu dünya hayatı, bir oyundan-eğlenceden ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir; ama ahiret hayatı Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için çok daha güzeldir. Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız?" (En’âm-32)
Zaman israfının yegane sebebi sekülerleşmedir. Dünya hayatına, ahiret hayatından daha fazla önem verenler, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya başlarlar. Dünyevileşen insanoğlu, hayata doğru pencereden bakamaz ve hayatını Allah'a göre şekillendiremez. Buna bağlı olarak zamanın bir hiç uğruna geçirilmesi kaçınılmazdır.
Allah, Asr suresinde "Zamana yemin olsun ki, İnsanoğlu şüphesiz ziyandadır." buyurarak var olan bir gerçeği hatırlatıyor. Şüphesiz insan ne kadar ibadet ederse etsin, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Allah'a olan borcunu ödeyemez. Ancak Allah kendi rızası için şu üç ameli gerçekleştirenleri bundan beri tutmuştur: "İman edenler, Salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır."
Müslümanlar olarak derin sorgulamalar yapmamız gerekiyor. Hayatta yaşadığımız sorunlara, hayat kitabı olan Kur'andan cevaplar aramamız ve insan fıtratına en uygun yaşantı biçimini ondan öğrenmemiz gerekiyor.
Hz.Muhammed'in (sav) zamanın kıymetini bilmekle alakalı şu sözünü hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamaya gayret edelim ve üzerinde uzun uzun düşünelim.
“Beş şey gelmeden önce, beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Tirmizî, Zühd, 25)