İbrahim Tenekeci
17 Kasım 2018, Cumartesi
Erol Göka Hocamız ne güzel yazdı: “Güvenilir değilsen o kadar yalnız kalıyor yahut kendini öyle hissediyorsun.” Tercih edilen değil de içine düşülen yalnızlıktan kurtulmanın birinci yolu, güvenilir insan olmaktan geçiyor. Mümin kelimesinin anlamlarından biri de budur: Kendisinden emin olunan. Şahitliğimizdir: İnsanlar arasındaki itimat duygusu her geçen gün zayıflıyor. Kalbî muhabbet azalıyor. Dostlar arasındaki sohbetlerde bile “aramızda kalsın” uyarısı yapmak ihtiyacı duyuluyor. Yirmi yıllık bir müessese düşünelim. En eski çalışan ise bir yıllık olsun. Aklımıza ne gelir? Demek ki burası huzurlu, adaletli bir işyeri değil. Bu yüzden kimse durmuyor. İnsanlar işbaşı yapıyor, biraz çalışıyor, ortamı gördükten sonra oradan ayrılıyor. Yani sıkıntı var. Şahsen insan ilişkilerine de böyle bakıyorum, bakmalıyız. Yirmi yıldır edebiyatın veya çeyrek asırdır siyasetin içinde. Fakat hiç kıdemli arkadaşı yok. Sürekli çevre felaketi yaşıyor. Ancak onu tanımayan, evveliyatını bilmeyen yeni isimlerle geçici münasebet kurabiliyor. Elbette bir müddet. Nasıldı o söz? Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış. Kendimize sormamız gereken ana soru: İnsanlar bizi tanıdıkça uzaklaşıyor mu, yakınlaşıyor mu? KALP MEDENİYETİ Dost o kişidir ki yanında güvende olursunuz. Ondan size kötülük gelmeyeceğini bilirsiniz. Kalbî dostluklarda kâr zarar hanesi yoktur. Bunu söylüyoruz ama dostlar birbirini aşağı çekmez, yukarı çıkarır. Dostluk tornavida, pense yahut kartvizit değildir. Onu kullanamayız. Dostluğu kullanmamak, erdemli bir davranıştır. Bize “hayır” diyemeyen insanlardan sürekli bir şeyler istemek, bir zaman sonra, karşı tarafta gönül yorgunluğu oluşturur. İnsan başkalarındaki değişimi görür de kendi dönüşümünü göremez. Şöyle deriz: O çok değişti. Dostluk ile şüphe asla yan yana gelmez, beraber olamaz. Dostlarından kuşku duyan, dost olamamış demektir. Dostluk, iki insan arasında kurulan kalp medeniyetidir. Dostluk, dostluğu çağırır. Benzer mizaçlar, ortak dertler, müşterek duygular birbirini bulur. Bir, iki derken, sonunda kalıcı bir muhit, sağlam bir meclis oluşur. Dostlarımızı yolda bulmadık ki yolda bırakalım. Daha önce yazmıştık, tekrar edelim: Dost, hayatla ve emekle beraber gelendir. Atalarımız “bin dost az, bir düşman çok” demiş. Düşman düşmanın olsun. Nihayetinde her kuş kendi cinsiyle uçar. Akbaba sürüsünün içinde serçenin ne işi var? Güvenilir değilseniz, başkalarına da güvenemezsiniz. Dost olamayan, dost bulamaz. İtimat ve dostluk; yeniden çalışmamız gereken başlıklardan biri de budur.