İbrahim Tenekeci
1 Aralık 2018, Cumartesi
Husumete varmayan eleştiriler, sorumluluk duygusundan kaynaklanan uyarılar, yıkmaktan ziyade yapmayı önceleyen fikirler her zaman başımızın tacıdır. İnsan atasız ve hatasız olmaz.
Kendimizi tam manasıyla göremeyiz. Eleştiri, bize tutulan aynadır. Dışarıdan nasıl görünüyoruz, onu söyler. Her eleştiri sahibini ötekileştirmek, istenmeyen ilan etmek, bizi daha korunaklı ve doğru yapmaz. En yıkıcı yalnızlık, çevremizde yanlışımızı söyleyecek kimsenin kalmamasıdır.
Herkesin büyüklüğü köyüne göredir. Nihayetinde her canlının bir haddi ve hududu vardır. Belli bir aşamadan sonra fıtrat yetersiz kalır, yardıma ihtiyaç duyulur.
Hasbî değil de hesabî olanlar, yani hayatını ve ilişkilerini menfaat üzerine kuranlar, eleştirmez, fikrini söylemez. Sadece onaylar, tasdik eder, alkışlar. Haklısınız efendim.
Eleştiri kelimesi genellikle olumsuz anlamlar çağrıştırır. Oysa eleştiri, yanılma payı bulunmakla birlikte, olması gerekeni dile getirmektir. Elbette şartları vardır. Sağlıklı ve değerli bir eleştiride bilgi, adalet, olgunluk, tecrübe ve üslup aranır. Eleştiri sahibinin hassas bir terazisi ve sağlam bir dengesi olması gerekir. Böylece kıymetli ve hakkaniyetli fikirlerinden istifade etmiş oluruz.
Geride kalmanın acısıyla kurulan cümlelere, hasetten doğan ifadelere, görgüden uzak söylemlere eleştiri diyemeyiz. Onun adı tacizdir.
“Rahatsızım, rahatsız etmeye geldim” türü yaklaşımlarla insanları tedirgin kılmak da eleştiri bahsinin dışında kalır. Emeğe zerre hürmet etmeden, birini yukarıya çıkarmak için diğerini aşağıya çekmek insanî değildir. Mümin, eleştirirken bile güven verendir. Şahsiyat ile fikriyatı birbirine karıştırmaz.
Özellikle sosyal medyada çok sık karşılaşıyoruz. Sayısız insan, ilgisi ve bilgisinin bulunmadığı, muhtevasına hâkim olmadığı konularla ilgili kesin ve keskin hükümler veriyor, rencide edici sözler ediyor. Görgü de aramıyoruz artık. Yazıyı okumadan yapılan yorumlar gibi. Buna bir noktadan sonra müsaade etmediğiniz zaman, tavır şu oluyor genellikle: “Eleştiriye tahammülü yok. Fikir özgürlüğü nerede kaldı?” Çağrışım yapsın diye yazalım: Mizah ile sululuk ayrı dünyaların kavramlarıdır.
Bazen karşımızdaki insanın da bir hayatı ve haysiyeti olduğunu unutuyoruz. Unutmayalım.
Tekrar başa dönelim. Eleştiri, esasında, önemsemektir. Karşımızdakini ciddiye almaktır. Daha iyi olmasını istemektir. Sorunları gören ve gösteren eleştiriye kayıtsız kalamayız. Basit bir örnek verelim: Çiçek işlerine gönülden meyilli olduğum bilinir. Buna rağmen, yol kenarlarındaki duvarlara çiçek panoları konulmasına karşıyım. Hem gereksiz, hem israf. Üstelik tasarruf tedbirlerine ihtiyaç duyduğumuz şu zamanlarda.
Bu eleştiriyi yaptığımızda tabiat düşmanı olmuş olmuyoruz. Böyle bir itirazın altında başka bir niyet aramak, sadece yorgunluk ve kırgınlık getirir. Umarım anlatabilmişimdir.
Son sözümüz: Damlada bulamadığını deryada da bulamazsın.