Hüseyin Akın
6 Kasım 2018, Salı
Yakın zaman önce ünlü futbolcu Arda Turan’ın pop şarkıcısı Berkay’a kafa atıp burnunu kırması ile birlikte gelişen olayları konuştu Türkiye. Daha doğrusu basın alabildiğine milleti bu hadiseye odaklamaya çalıştı. Halkın derdi başından aşkınmış, enflasyonmuş, geçim derdi imiş kim dinler? Birbirine benzer kanallarda günlerce bu magazin olay ilk sıralarda yer aldı. Tam olayın yankısı dindi derken çok geçmedi ardından erkek arkadaşı oyuncu Ahmet Kural tarafından şiddet gören şarkıcı Sıla Gençoğlu’nun yaşadıkları gündemi işgal etti. Şiddete ve hiddete sonuna kadar hayır! Tabi şiddetin sadece bir taraftan gelenine değil, her taraftan gelenine karşı ayağa kalkmak lazım. Sesi yükseltmek, surat asmak lazım elbette. Dünyanın ağır tahrik ve tazyikine maruz kalmış milyonların yaşadığı bunca kahır ve umarsızlığa kulak tıkamak da şiddetin bir başka şekli değil midir? Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda masum bir gazetecinin dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde işkence ile öldürülmesi, cesedine bile eziyet edilmesini hangi kelimeyle açıklayacağız? Şiddet bile karşılamıyor olup biteni.
ÇOCUKLAR OKUYOR, GENÇLER DE, YA YETİŞKİNLER?
İsmi Tolga Eren. İlkokul 5.sınıfta. Yenikapı-Hacıosman metrosunda tanıştım. Naylon çantasının içi kitapla dolu. Birisini kucağına almış okurken yanında boşalan koltuğa oturdum. Küçük Prens okuyor. Öyle büyüklerine yer vermemek için bakışlarını kitaba gömenlerden değil. Zaten çok geçmedi hemen ayakta bir yaşlı amcaya yer verdi. Amca kalkmamasında ısrar etti Tolga’nın, ‘sıkışırız evladım’ dedi. Tolga’nın çelimsiz bedeni yaşlı adamla aramızda kalmıştı. Konuşmakla konuşmamak arası bir sükût içerisinde karşılara bakıyordu. ‘Okuyor musun’ diye laf attım. ‘Evet, ilkokul beşteyim’ cevabını verdi. Sorduğumun o olmadığını anlamakta gecikmedi ve ‘kitap okumadan uyumam’ diye karşılık verdi. Konuşmak için biraz açıldığını görünce ‘kitap okumayanlar zaten sürekli uyuyorlar; keşke onlar da kitap okuyup öyle uyusalar’ diye takıldım. Tam bir şey söyleyecekti ki bu sözüme karşılık, kucağında tutuğu naylon torba yere düştü. Çantadan dökülenler arasında ÇETO dergisi de vardı. Dökülenleri topladıktan sonra ÇETO dergisinin takipçisi olduğunu da söylemeyi ihmal etmedi. Kapaktaki ifadeyi benim demin söylediklerimi teyit edercesine tekrar ederek: “Oku ama canına okuma!” Tolga ile on beş dakikalık sohbet bana şunu anlattı: Çocuklar okuyor, gençler okuyor, yetişkinler ve ihtiyarlar etrafı seyrediyor!
HERKESİN PROBLEMİ KENDİNE
Doğrular da yanlışlar da bireyselleşti. Bireycilik toplumun yaşantısına girmeden evvel zihin dünyasını istila etti. Bir şey sadece kötülükle muhatap olan için kötüdür. Fenalık ona maruz kalan için fenadır. İyinin, kötünün ve de hayati değerlerin şahsileşmesi modern hayata ne denli uyum gösterdiğimizin kanıtı. Komşunun açlığı kendi sorunudur artık. Komşunun evine giren hırsız da öyle. Hırsızlık da hırsız da kötüdür, ama kime musallat olmuş ise onu ilgilendiren bir şeydir. Akif, “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” derken, ‘bana zulmeden zalimi’ mi sevemem demek istiyordu acaba? Bunu sormak bile zait. Sana yapılan bana yapılandır. Bana yapılan toplumun hepsine yapılmış sayılır. Evim yanmış, şahsi meselem oluyor. Evimi yakıyorlar, yine şahsi meselem. Herkesin mülkiyeti nasıl kendine ise kapitalizm bu anlayış halkasını son raddesine kadar genişletiyor: Herkesin acısı da mutluluğu da, yokluğu da yoksulluğu da, kazancı da kaybı da kendisine. En çok da ‘ümmet’ kelimesini telaffuz edenler kolay adapte oldular acının, ıstırabın, zulmün ve yoksulluğun bireyselliğine. İlkesizlik kılık değiştirmiş farklı kostümlerle aramızda dolaşıyor. Olan biten bu!