Gökhan Özcan
15 Kasım 2018, Perşembe
Geçen zamanın hikmetinden sual edilemeyenleri ‘yetkililer’ idi. Onlar bir şey buyururlardı, biz yetkisizler ikiletmeden emre uyardık. Zaman geçti, bu tek taraflı ilişki taşınamaz oldu. İnsanlar eskisi kadar itaatkâr davranmaz oldular. Dolayısıyla insanları bir şeylere sevketmek için daha ince stratejilere gerek duyulmaya başlandı. Bunun neticesinde ‘yetkililer’ gitti, yerine ‘uzmanlar’ geldi.
O uzmanlar, her gün hayatımızda ne olması gerektiğini, nasıl olması gerektiğini açıklıyor. Medya marifetiyle biz de haberdar olup, ona göre hareket ediyor, ona göre yiyip içiyor, ona göre hissediyor, ona göre yaşıyoruz. Uzmanların da tıpkı yetkililer gibi hikmetinden sual etmiyoruz. Hayatımızı kafalarına göre kesip biçmelerine, hamur gibi yoğurmalarına izin veriyoruz. Onların önemsediklerini kendi önemlilerimizin yerine koyuyoruz. Onların kestirip attıklarını hiç düşünmeden kestirip atıyoruz. Çünkü onlar uzman, bizim hakkımızda bizim bilmediklerimizi biliyorlar. Kim olduklarını, nerede yaşadıklarını, bize verdikleri akılları kendilerinin tutup tutmadığını bilmiyoruz. Ama onlar hakkındaki bu bilgisizliğimizi de hiç kafamıza takmıyoruz. Biri “Uzmanlar...” diye söze başladıysa anında kulak kesiliyoruz. İcap ediyorsa akan suları durduruyoruz.
Uzmanlar ne söylediyse kendimize ona göre bir sıkı ayar veriyoruz. Söylediklerine uygun değilsek, suçu kendimizde bulup mahcup oluyor, endişeleniyor, hayıflanıyoruz. Uygunsak, havalara giriyoruz. Hayatın, hayatımızın ölçüsünü onlar koyuyor, biz varlığımızı onların ölçüsüne uydurmaya çalışıyoruz. Onlara kim olduklarını ve ölçülerinin ölçüsünün ne olduğunu sormayı bir türlü aklımıza getiremiyoruz. Uzmanlar daha zayıf olmamız gerektiğini söylüyor, hemen diyete başlıyoruz. Şık olmak için o sene kahverengi tonlarda giyinmemiz gerektiğini söylüyorlar, hemen işaret ettikleri normlara uygun kahverengili mağazalara alışverişe koşuyoruz. “Falanca ürün bu devirde artık ihtiyaç!” diyorlar, anında o ürün olmadan yaşayamaz hale geliyoruz. Onları mutlu etmek için cüzdanlarımızı boşaltıyor, gerekirse borca giriyor, borcu ödemek için ek iş aramaya başlıyoruz. Yani uzmanlar ne derse inanıyor, kendimizi, zevkimizi, fikrimizi gözden çıkarıyoruz, uzmanların dediğinden bir adım dışarı çıkmıyoruz.
Peki, böyle yaparak iyi mi yapıyoruz? Ya uzmanlar yeterince uzman değilse! Ya bugün söylediklerinden yarın dönüyorlarsa! Ya uzmanlar yanılıyorsa! Ya uzmanlar diye bir şey yoksa! Ya uzmanlar gerçeği piyasanın istediği yerlere doğru eğip büküyorsa! Ya bize ihtiyaç kıldıkları şeyler, aynı zamanda birilerinin pazara sürmeye hazırlandıkları şeylerse! Ya hayatımızdan çıkarmamızı istedikleri şeylerin yerine birilerinin kâr grafiklerini yükseltecek başka bir şeyler koymak istiyorlarsa!
Uzmanlar merak ettikleri soruların cevaplarını kendileri dışında bir yerlerde aramamızdan hoşlanmıyor. Onlar varlıklarını, hazırda tuttukları cevapları sorularıyla değiştirmeye hazır zihinlerin uçsuz bucaksız meraksızlığına borçlu...
...
Yazıyı henüz bitirmiştim ki, Kürşat Bumin’in vefat haberi geldi. Kendisiyle hayatım bir kaç noktada kesişmişti. 1999 yılıydı sanıyorum, Medyakronik adıyla yayına başlayacak ve medya eleştirileri yapacak bir web sitesinde TV eleştirileri yazmamı teklif etti. Kürşat Bey de sitenin editörlerinden biriydi. Hem çok aktif hem de gerçekten nitelikli bu sitede yayında olduğu sürece ben de düzenli olarak yazdım. Benim için çok önemli bir tecrübeydi. Daha sonra Alper Görmüş ile birlikte Medyakronik’i aynı anlayışla Yeni Şafak’ta bir sayfa olarak hazırladılar. Alper Beyin ayrılığı söz konusu olunca yine arayarak sayfaya katkı vermemi istedi. O çalışma bizim dışımızdaki sebeplerle çok sürmedi ama ben yine büyük keyif aldım. Kürşat Bey, medya ve etik denince bu ülkede ilk akla gelecek isimlerden biri hiç kuşkusuz... Bunun için çok saygıdeğer bir çabası, örnek bir sorumluluk duygusu vardı. Yeni Şafak’ta da uzun yıllar ironik tadlar taşıyan güzel yazılar yazdı. Keşke devam edebilseydi. Net, ilkeli, fikirlerini söylemekten çekinmeyen ve takdir etmeyi de bilen bir insan olarak hatırlayacağım. Üzgünüm, Allah rahmet eylesin.