Burak Çamur
30 Ekim 2018, Salı
“Paradokslar var. Eğer gece olmasaydı yıldızlı gökyüzünün muhteşem manzarasından mahrum kalacaktık. Dolayısıyla ışık bizi “görmek”ten mahrum bırakırken karanlık “görme”mizi sağlamaktadır.”[1]
“The Night Of” Amerikan yapımı sekiz bölümlük uyarlama bir mini dizi. Amerika’da Pakistan asıllı göçmen bir ailenin genç oğlunun bir gece yaşadığı olay üzerinden ilerliyor. Nasir Khan, başrol oyuncumuz, bizim için çok yabancı olmayan bir karakter. Hikaye Amerika’da geçsede başrol oyuncumuz batı kültürünün hakim olduğu topraklarda yetişen Müslüman ailenin genç oğlu. Nasir Khan bir gece babasının taksisini kaçırıp bir partiye giderken yolda gizemli bir kız taksiye biner ve kızın evine giderler. Çocuk kızın evinde kullandıkları uyuşturucunun etkisiyle bayılır. Ayıldığında kızı parçalanmış ve kanlar içinde ölü olarak bulur. Evden kaçar ancak bir şekilde polis tarafından yakalanır. Nasir’in yakalanmasından sonra etrafında ve kendi karakterinde meydana gelen değişiklerin işlenmesi dizinin ana hikayesini meydana getiriyor. Gerçekten Nasir Khan suçlu mudur yoksa suçsuz mu? Bu hikaye akışı içerisinde “özgürlükler ülkesi” ABD’de beyaz adamdan olmayan ötekilerin durumu, devlet mekanizmalarının durumu, Amerikan hukuk sistemi, insan ve suç ilişkisi, insan ve insan ilişkisi hakkında çeşitli konuların etrafında dönen bir dizi. Dizinin teknik yapısı anlatılan konuya oldukça uygun şekilde dizayn edildiği için gözümüze hiçbir şey sırıtmıyor. Mekanların tasarımından ışık kullanımına kadar her şey ana hikayeye hizmet ediyor. Dizi senaryo itibariyle ince ince işlenmiş ve kısa olduğu için bu tarz konularda en azından çeşitli sorgulamalar yapmaya izin veriyor. Bu durum maalesef görsel olarak bize sunulan şeylerin çok azının izin verdiği bir imkan.
En temelde bir hukuk serüveni izlemekteyiz. Katili belli olmayan bir ceset vardır ortada. Katil kimdir? Ortadaki verilerin çoğunluğu Nasir’i katil olarak bize sunmaktadır. Ancak hukukun temel ilkelerinden olan masumiyet karinesi bir kişi hakkında %1 bile şüphe varsa bu kişi suçlu değildir demektedir. Bu sebeple suçun kesinleşmesi için bütün şüphelerin ortadan kaldırılmasına ihtiyaç vardır. Şüpheli kişi eğer sistem tarafından “öteki” olarak tanımlanan bir kişi olduğu zaman ortada bir cinayetten daha fazlası bulunmaktadır. Çünkü o olay geçmişten gelen bütün yargıları da beraberinde getirir. Yargılar ise mevcut olaydan bağımsız olarak belli emellerin birer ürünüdürler. Artık olaydan uzaklaşılmış ve farklı kişilerin veya grupların amaçlarının tartıştığı bir düzleme aktarılmıştır mesele. Biz duruma yabancı değiliz aslında Türkiye’de meydana gelen önemli bir olaydan sonra yapılan açıklamalarda sıkça karşılaşıyoruz. Hukuki sürecin amacı adil yargıya ulaşmaktır. Bu süreçte en etkin rolü oynayan gruplardan biri avukatlardır. Dizide çeşitli avukatların hareket ettiği saikler izlerken tanıdık gelecektir. Bu sürece katılan kişilerin adalet ile kurdukları ilişki düşünmeye değerdir. Adalet ile kurduğumuz ilişki doğrudan adaleti tesisine etki etmektedir. Başka amaçların devreye girmesiyle beraber zulüm ortaya çıkması kaçınılmazdır.
İnternet medyasının yaygınlaştığı ve Netflix ile beraber dünya geneline hakim dizi çılgınlığının olumlu etkilerinin başında tiplerin yerini karakterlerin alması gelmektedir. Artık izlediğimiz filmler ve özellikle dizilerde karşımızda karakterler var. Siyah beyaz kadar net iyi veya kötü tiplerin karşısında gri tonların hakim olduğu değişiklikler yaşayan, zıtlıkları barındıran karakterler bulunmaktadır. Kahraman olarak izlediğimiz karakterler artık olumsuz özellikleriyle beraber karşımızda yer almaktadır. Bu özelliklerin gösterilmesiyle beraber dizide çevre şartlarının içinde bulunan ortamın etkisini de insan üzerinde görmekteyiz. Çöplüğün içinde altının alması güzel ancak düşük ihtimaldir. Etrafımızdaki insanların özellikleri bizimde doğal olarak karakterimize etki etmektedir. Münazaralarda tartışılmak üzere belirlenmiş hazır konular vardır ve münazarayla ilgilenen her insan bir şekilde bu konulara rastlamıştır. “Suçu toplum mu hazırlar yoksa birey kendi mi işler?” bu sorulardan biridir ve bu sorununda aslında net bir cevabı yoktur. İki faktöründe işlenen suça etkisi bulunmaktadır. Dizi bu soruya bireyci bir dünyada toplum ve çevre üzerinden yaklaştığı için farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Şüpheli olarak hapishaneye girmesinden sonra aslında suça karşı şaşkınlık yaşayan bir karakter suça karşı alışkanlık kazanmaktadır. İnsanın kötülüğe alışma süreci beraberinde yeni soruları da getirmektedir. Sürekli suç ile karşılaştıktan sonra insan için suç önemsizleşmektedir. Bu önemsizleşme ise beraberinde davranışlara etki etmesine ve finalde ise suçun meşrulaşmasına zemin oluşturmaktır. Kötülüğün bir noktadan başlayıp bütün vücudu bir virüs gibi sarmalamasında sonra geri dönüş ise sadece büyük bir yıkımla ancak mümkün olabilir. Bu da beraberinde daha büyük fedakarlıklar yapma zorunluluğu taşır. Burada parantez açılması gereken bir konu aslında yaşamak için suç işlenir mi? Hapishane hayatında Nasir hayatta kalmak için bir şekilde içeriye uyuşturucu sokmaya başlar. Bu sürecin karakter üzerindeki etkisini diziyi izleyenler görecektir. Bu sekansın soruyu yinelersek yaşamak için suç işlenir mi?
Bir diğer önemli nokta ise dizinin ilk bölümünden son bölümüne kadar dizinin de ciddi şekilde tartışmadığı uyuşturucu gerçeği. Bu konunun büyüklüğü ve ortadaki vahameti internette beş dakikalık bir aramayla fark edilebilir. Olayın büyüklüğü bu yazıyı aşacaktır ancak dizi üzerinde bu durumun oturduğu bir zemin bulunmaktadır. Baş karakterimiz mevcut gerçeklikten kaçmak için uyuşturucu kullanmaktadır. Gerçeğin oluşturduğu buhran sentetik hayallere kaçışı sonucunu doğurmaktadır. Gerçek artık katlanılamaz bir hale gelmiş basitçe ifade edersek hayat artık ona dar gelmektedir. Bu kısım bizi başlı başına başka bir soruya götürmektedir. Bu karakterin durumunda binlerce genç insan bulunmaktadır. Dünya üzerindeki genç nüfus gerçekten yarın için gerçek hayaller kurmuyor mu? veya Yarına dair bir sözleri var mı? Bu sorular aslında insanların tamamı ilgilendirmektedir. Dünya üzerinde “günü kurtarmak” gibi herkesin kabul ettiği bir motto hakimdir. Bir şekilde kaçış olarak sunulan sentetik hayaller beraberinde sadece bir yok oluş getirmektedir. Dizinin son olarak tartışmadığı veya kaçındığı konu ise bir şekilde finaliyle beraber bize nur topu gibi nihilizm armağanıdır. Modern dönemin kalıntılarının eleştirildiği dizi post modern dönemin sunduğu kaosu hiç konuşmuyor. Bunu tasvir edip bırakıyor. Burası ciddi anlamda tartışmamız gereken meseledir. Burada belki tekrar hatırlanması gereken nokta gerçeğinde kurgulanabilir olduğudur. Çünkü yaşadığımız gerçekte aslında birilerinin tasarısıdır. Bu gerçek bir kaos bile olsa. İnsana “halife” olma sorumluluğu veren Allah bu potansiyele sahip olarak yaratmıştır. Bu farkındalık bize kalıp direnebilme umudu aşılayacaktır…
Vesselam
[1] Aliya İzzetbegoviç, Özgürlüğe Kaçışım, syf 6