Burak Ayaz
25 Kasım 2018, Pazar
1.Bölüm
Bu bölümde, Batı Medeniyeti’nin kendi tarihi tecrübesinden hareketle bir takım iktisadi anlayışlar ortaya koyduğunu, İslam toplumunun kendine özgü bir iktisat yapısının olduğu ifade edilmektedir.
İslam’ın ortaya koymuş olduğu iktisadi yapı diğerlerinden bağımsız ele alınmadığı müddetçe hiçbir zaman Allah’ın bizden istediği sistemi tam anlamıyla ortaya koyamayacağımızı ifade eder.
Her toplumun kendi tarihi tecrübesinden hareketle hayat sistemi vardır. Bu sistemler yaşanmış tecrübelerde neşet etmiş bir anlayıştır. İktisadi anlayışta bu hayat nizamının bir koludur.
"Sistemler arasında birtakım benzerlik bulunması birbirlerine irca için yeterli sebep olamaz"
2. Bölüm:
Batı Medeniyeti’nde ortaya konan ekonomik sistemler kendinden öncekine bir tepki olarak doğmuştur. Hiç bir zaman insan fıtratına uygun, uygulanabilecek bir sistem ortaya koymamıştır. Bu aslında şöyle sorulabilecek bir soru; Batı Medeniyeti ortaya koyduğu farklı ekonomik sistemlerle kamil bir seviyeye doğru ilerlemekte midir? Hayır, çünkü kendinden önceki sisteme alternatif olarak ortaya koyduğu yapı, bir gedik, bir tıkanıklıktan, düşmesinden dolayıdır. Bundan mütevellit ortaya konan bu ekonomik sistemler kısır bir döngünün içinde dolanıp durmaktadır.
Sosyalizm ve liberalizm uygulanabilen bir ekonomik sistem olmaktan öte bir prensipler yığınıdırlar. Pratikte karşılığını sosyalizm de komünizm, liberalizm'de kapitalizm olarak görüyoruz.
3.Bölüm:
Kapitalizmin nasıl bir ekonomik sisteme sahip olduğunu ve bu bağlamda Sezai Karakoç'un Arapça kökenli iki mefhumu ön plana çıkardığını görüyoruz:
İstihsal=Üretim/ İstihlak= Tüketim.
Üçüncü dünya ülkelerini bir pazar olarak kullanan kapitalist ülkeler, üretimin artması sonucu kendi kontrolleri altında üçüncü dünya ülkelerinin alım gücünü arttırmak için onlara ekonomik program hazırlamakta ve kendi kontrolleri altında ekonomik gelişmelerine yardımcı olmaktadır.
Komünizm ise kapitalizmin tüketim eşitsizliğine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Komünizmin dramı ise kapitalist anlayışta var olan tüketim eşitsizliğinden hareketle komünizm de kapitalizm gibi insan fıtratına aykırı tepkisel bir sistem ortaya koymuştur. İslam iktisadının aksine diğer ekonomik sistemler zihni bir şemadan yola çıktıkları ve peşin hükümle hayatı ona zorladıkları için insan tabiatıyla bağdaşmaz. İslam, diri olan hayatı diri müesseselerle kaostan kozmos haline getiriyor.
4. Bölüm
Kapitalizme göre mülkiyet mutlak anlamda bir kişiye aittir. Komünizmde ise mülkiyet o kadar yüceltilir ki insanı ona layık ve ona sahip olmaya ehil görmez. Kapitalizme göre mülk edinmeyen insan, insan olarak da kabul edilmiyor. Dolayısıyla kapitalist düzen insanı, eşyadan faydalandığı gibi insandan da faydalanmaya sevk ediyor.
5. Bölüm
Bu bölümde İslam iktisadından, İslam’ın eşya karşısında insana verdiği keyfiyeti ele alıyor. Allah’ın halifesi olacak kadar üstün tutulmuş bir varlığa, diğer var ettiklerine tasarruf etme hakkı tanınmış olması olağandır. Ama böyle büyük hak ve yetki ona, o derecede büyük ödevler ve sorumluluklar ile beraber gelir. İnsana en çok inanan ve güvenen dünya görüşü İslam'dır. İnsanın en üstün yaratık, Allah’ın halifesi kendi başına da şahsıyla bir birim olarak kabul edilmesinin sonucu da ona "şahsi Teşebbüs Hakkının Tanınması" olacaktır.
6.Bölüm
Bu bölümde, mülkiyet, özel teşebbüs ve miras kavramları İslami anlayış çerçevesinde ele alınmaktadır. Diğer ekonomik sistemlerle karşılaştırmalı bir okuma yapılmaktadır. Bu haklar liberal kapitalist ekonomide olduğu gibi değildir. İslam'da kazanç emeğe dayanır.
7.Bölüm
İslam ekonomisinin kuruluşu, tarihsel serüveni, İslam toplumlarında karşılığı ve kendisinden uzaklaşıldıkça da karşılaşılan manzara fikri düzeyde kısaca ele alınmaktadır. Ayrıca bu son bölümde İslam iktisadı üzerine çalışmaların az olduğu ifade edilmekte ve bu tür çalışmalara teşvik edilmektedir. Üstad Sezai Karakoç, İslam iktisadının Müslüman toplumda bir karşılık bulması için bir takım müesseselerin kurulmasını elzem görmektedir. Bir nevi çözüm ortaya koymaktadır.