Ali Haydar Haksal
26 Kasım 2018, Pazartesi
Müslümanların amacı ve hedefi Müslüman’ca yaşamak. İslâm’ın gereklerini yerine getirmek. İslâm salt ibadetlerden oluşmuyor. Hayatın bütünü bir ibadet bilinciyle yaşanır. Her hâl ve davranış belli bir disiplin gerektirir. Bunun yasaları ve kuralları yoktur. Hayatın kendisi doğal bir disiplindir. Kuralsızlığı kuralıdır. Bu, asla onun ruhuna aykırı gelecek bir yaşama biçimi değil.
Günümüz zihni karmaşasında Müslümanlar yol ve istikametlerini yitirdiler. Ya da artık ideal ve amaçlarından vazgeçtiler. İdeal ve amaç çıkara dayalı. Bu da onu ilkesizliğe götürüyor. Yeri ve konumu neresidir artık belirsiz. Dalgalara kapılmış gidiyor. Daha önceleri “İslâmcı” diye tanımlanan ve belirlenen yol istikametinin çok uzağında ve tamamen dışında. Şöyle ki, Batılılaşma sürecinden beri ciddi bir çatışma yaşanıyordu. Yerini belirleme ve orada durma çabası ağırlıktaydı. İbadetlerin yanında ciddi anlamda bir hayat mücadelesi için yaşanıyordu. En küçük ayrıntıya değin özenliydi.
Çıkara dayalı bir yaşama biçimi oradan oraya savuruyor. İktidar olunması Müslümanların hayrına olmadı. İyi bir sınav veremedi. Kendi ruhuna aykırı bir dalgalanmada. O özlü duruş ve çabanın dışında; çıkarcı, pragmatist, dengesiz, inişli, çıkışlı bir hâle büründürdü. Geçmişe karşı olduğu kimi durumları artık özümsemiş bulunuyor. Irkçı, liberal, kapitalist, devletçi, modern ama görünüm olarak Müslüman.
İslamcıların ırkçı olabileceği akla gelir miydi? O ideallerinden sapış tamamen dünyevi çıkarlarla ilgili. Bu ortaklıklar veya birliktelikler sağlıklı sonuçlar getirmiyor. İdeal olan göz ardı olunduğundan daha çok çıkara dayalı bakış ile yaşanıyor. Bu de kendilerini kendilerinden giderek uzaklaştırıyor.
Muhafazakâr olmanın gene de bir tanımı yapılabiliyordu. Ya da zoraki de olsa bir anlamda bir karşılık bulunabiliyordu. Şimdi artık o durum da söz konusu edilemez. Siyasal hırsın hedefleri insanlara birçok şeyi unutturdu.
İlginçtir ki sosyolojik bir değişim yaşanıyor ve bu, ırkçılığa doğru evriliyor. Irkçılığın idealin kimi yaklaşımları belli bir tatmin getiriyor olmalı ki insanlar hızla oraya doğru kayabiliyorlar. Muhafazakâr partiden ırkçı bir partiye geçebiliyorlar. Kitleler daha çok öncülere bakarlar, ona göre de tutum belirlerler. Özellikle kişiler bir puta dönüştürülmüş ise ondan bir türlü vazgeçmiyorlar. Çünkü o kişinin her kararı tartışılmaz oluyor. Bu da zihinlerin artık ideallerinden uzaklaşmasının bir karmaşası oluyor.
Müslümanlar yıllarca verdikleri kimi kavgalarında yenik düşmüş oluyorlar. Çünkü artık ideal bir hedef ve amaç olmaktan çıkmış bulunuyor. Yaklaşan seçimler ve öncesi bu durumun tam anlamıyla bir göstergesi. On Kasım gerekçesiyle Atatürkçülük, Anıt Kabir’e taşınma çabaları sonuç vermedi. Bu çıkarcı tutum tutmadı. Atatürkçülüğü belli bir partinin elinden alma çabası boşa çıktı. Ruhen ve kalben aynı durumu yaşayanların sahipliği onlar açısından elbette sahih. Ama diğerleri için tam bir paradoks ve bir tutarsızlık. Şu sıralar ise Müslümanlar çıkar ile ırkçılık arasında bir bocalama yaşıyor. Bunun nedeni de yakın zamanda yaşanan “Andımız” sorununun iyice su yüzüne çıkması, ulusalcı ve çıkarcılığın arasında tam bir bocalama içinde kalınması. Fakat asıl baskınlık ırkçılığın üstünlük sağlaması ve giderek kökleşmesi. İslâmcı hareketin artık ırkçılığa evrilmesi.
Siyasal İslamcılık, muhafazakârlığa, oradan çıkarcılığa oradan da ırkçılığa evrildi. Ulusalcı, ırkçı ve çıkarcı.
Müslümanlar dünyevi çıkarları kaybetmeyi göze almalı. Yeniden sahih ve öz duruşunu kazanmalı. Öz çekirdek yeni bir oluşum sağlanmalı. Siyasal sloganlarla değil düşünce ve inanç ağırlıklı bir çaba ile yeniden yola çıkılmalı. Gönül kapılarını kimseye kaptırmadan ama kimseye gönlünü kaptırmadan.