"İ" Gençliği

Ali Haydar Haksal

25 Ekim 2018, Perşembe

Oluş ve değişimlere ayak uyduramıyoruz ya da yetişemiyoruz. Çok hızlı bir süreç var. Geçmişte kavramlar biraz daha ağır işliyordu. Hayata girince uzun bir süre yer ediniyordu. Şimdi öyle değil.

Yakın zamana kadar postmodernizm vardı. Bunun ömrü epey sürdü diyebiliriz. Şimdi daha da hızlandı. Postmodernin yerini psottruht aldı. Onun üzerinden çok geçmeden “Z” gençliği, şimdi de “İ” gençliğinden söz ediyoruz. Bunların elbette açılımları var, bir bakıma birbirinin tamamlayıcıları. Geçmiştekileri bir yana bırakırken “İ” gençliği de nereden çıktı demeyin.

Değişim ve akımlar gençler üzerinden gerçekleşiyor. Gençler dünyayı değiştirmeye ya da değişmeye daha çok yönelik. Etki altında. Elbette aramızda bir dil farkı var. Onları anlamada ister istemez zorlanıyoruz. Gençler zaten bir oluş sürecinde. Oluşları geçmişin klasik olanının çok uzağında. Çocuğun anne sütünü ilk emişi bir tutku ve bir bağlanışı olur. Beslenme ve gelişme onunla başlar ve sürer. Çocuğu anne sütünden kesmek zaman ister ve güçtür.

Şimdiki çocuklar anne sütünün hemen ardından dijitalin memelerine asılıyorlar ve onu emiyorlar ondan besleniyorlar. Onunla büyüyüp gelişiyorlar. Kürtçede bunun doğrudan tek sözcüklü bir karşılığı bulunuyor ama Türkçede bunun bir karşılığı yok. Bebeği anne sütüne ilk alıştırış, ilk emiş “goci” olmakla tanımlanır. Kuzular annelerini tanımak için goci edilirdi.

İnternet gençliğinin dijitale geçişi, ondan vazgeçemeyişi kişinin oluşu sürecinin vazgeçilmezi oluyor. Bir yandan kavrayışını onunla geliştirirken bir yandan onun da bir kurdu oluyor. Elindeki teknoloji ile bir oyunun içinde. Bu, öylesine bir oyunki kendi içinde de çok hızlı bir değişim gerçekleştiriyor. Biz yaştakilerin buna ayak uydurması ya da kavraması güç oluyor. Biz elimizdeki nesneleri klasik daktilolar gibi görüyoruz. Çok fazla intibak edemiyoruz.

Dijitalin dili ve kavramları de kendine göre bir uygunluk ve uyumlulukta. Onların sözcükleri, kavrayışları kendine göre. Sistem kendi kendini tanımlıyor, kavramlarını ve dilini oluşturuyor. Bizler de kör topal bunlara ayak uydurmaya bakıyoruz.

Bir şeyi bir yanlışı veya bir haramı denemede ne sakınca var? Kişi özgür iradesiyle bu yanlışları rahat yaşayabilir ve işleyebilir. Denenmeye değemez mi yaklaşımı ağır basar. Hem siz iradenize ve kendinize hakimseniz bunları denemede hiçbir yanlışlık olmamalı ve olamaz. Dijitalin tutkusu insanı çekip içine almasıyla ondan bir vazgeçilmezlik oluyor. Artık onun içindesiniz ve sizi alıp götürüyor. Hem bu alanın ne günahı olur ne de sevabı. Ne de olsa altı üstü bir dijital işte. Böyle bir geçiş çok şeyi izaha yeter mi yetmez mi bilinmez.

Bu kuşak bilgili hemen her şeyden haberdar ama derinlikli bilgi ve düşünceden çok uzak. Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin sizi bir köşeye sıkıştırır. Yakın zamanda gençlerle bir okuma gurubu ile birlikteydik. Onlardan biri ücretli öğretmen olarak görev yapıyor. Gündelik hayatta içinde bulunduğumuz çevrede ve ortamda kendimize ait bir dil ve ortam var. Şimdi tam ve geniş bir hayatın içine düşüyoruz. Soru ve sorunlar üzerimize çığ gibi geliyor. Onların kendine göre okudukları nesneler var. Onları anlayabilmek için okuduklarını okumak zorunda kalıyoruz. Hiçbir şey vermese de. Bunlar, zaten hiçbir şey vermemek için var.

Gençlik bir bakıma böyle bir hayatı yaşıyor. Aile kültürü yerine dijital küresel kültür ağırlık kazanıyor. Bilgisayarın ya da bir tabletin başında. Onun soluk almaya, dışarıya çıkıp bir ihtiyacını görmeye bile zamanı yok. Tuvalete giderken bile bu nesneyi elinden düşürmüyor. Söz konusu nesne kişiyi kendine tutsak ediyor. O artık bir vazgeçilmezdir. Sorular da düşünüş biçimi de orada gelişiyor. Onun pervasızlığı ve sınırsızlığı iyice egemenleşiyor. Şimdiye kadar anlattıklarımız sadece sorunların sıralanışı  “İ” gençliğini tanımlayış. Şimdilik buna bir çözümümüz de yok. Sadece yakınarak bir şeyler anlatıyor ve çırpınıyoruz.

 

Yorum Ekle

Adınız / Rumuz

Yorumunuz