Ali Haydar Haksal
15 Şubat 2019, Cuma
Hakikat değişmez, birdir ve tektir. Allah’ın insanlığa sunduğu hakikat. Peygamberler hakikati ve onların yolu, istikameti. Hz. Âdem ile başlayan Sevgili Efendimize kadar olan ve onların izleğindeki hakikat. Müslüman’ız, Müslüman olma hakikati içinde olmanın huzuru içinde olmak bir başka hakikat. Bize nasip olan ve bizi kuşatan biricik hakikat.
Müslümanların dağılmışlıkları, parçalanmışlıkları bu gerçeği asla göz ardı etmeye neden değil. Kişilerin veya şahısların kendileri etrafında kurdukları dünya da bu gerçeğe uymayabilir. Uyanlara elbette ki söylenecek bir şey yoktur. Kişiler üzerinden bir gerçeği yadsımak, yok saymakla o gerçek yok sayılamaz ve göz ardı olamaz.
Bugünün çok parçalanmışlığı, kişilerin dünyevi tamah ve hırsları İslâm ile özdeş kılınamaz. Kişilerin yanlışları da İslâm’a mal edilemez. Kişilerin kendilerine göre yorumları da böyledir.
İslâm medeniyeti Hz. Adem ile başlar günümüze kadar gelir. O büyük medeniyetin zenginlikleri, çeşitlikleri ve insani odaklı oluşu kendisini belli eder. Hakikat saf hâliyledir. Batı düşüncesinin tuzağına takılanların özellikle kendilerini o yapı içinde tanımlamaları Müslümanlara bir şey katmaz. İyi ve güzel olanlar mutlaka alınır ve içselleştirilir.
Batı kendi sorunlarını halledebilmiş değil.
İslâm’ın temel kurallar var. Bunlar asla değişmez. Bu kurallar içinde var olanlar elbette ki yerlerini bilirler ona göre hareket ederler. Allah, adaleti, iyiliği, güzelliği ve hayırlı olanı önerir. Müslümanlar da buna uymak zorundadır. Kişilerin dünya hırslarından doğan yaklaşımlarla bunlara uyum sağlama çabası asla örtüşmez. Allah zalim değildir, zulmetmez, insana hakikat yolunu gösterir. Tersi de var. Ters yolda olanlar hakikat dışına çıkanların yolu ve tercihi.
Allah rezzaktır, rızık yeryüzünden bütün canlı varlıklar içindir. İnsanlığa rızık dağıtılır. Ondan nasiplenenler, çalışanlar ve çaba gösterenlerdir. Hiç kimse kendini Rezzak olarak görmesin. İnsan bir aracıdır. Vesileler ile paylaşımlara yardımcıdır.
Hakikatin bilincinde olanlar insanı kazanmaya bakar. İnsanın gönlünü alır. Rızkını kesmez, onların yokluk ve sefalete itmez.
Hakikatin bilincinde olanlar hak rızasına uyma çabasında olurlar.
İnsanların gönlünü kıranlar, insanı aşağılayanlar, insanı küçümseyenler, itenler bu hakikat çizgisinde olamazlar. İnsanların kusurları yanlışları olabilir. Zaten insan böyle bir denge üzerindedir. Yanlış ile doğru, günah ile sevap, iyi ile kötü, güzel ile çirkin gibi. Olumlular üzerinde ve yolunda olmak Müslüman’a düşen bir sorumluluk. Elbette Müslüman olmayanlara da düşen bir sorumluluk ama onlar İslâm’ı tercih etmediklerinden zaten hakikatin dışındadırlar. Hakikat dışında olmak da onların tercihi.
Haramları tercih ederek hakikate erilemez. Haramlardan uzak kalınarak, ancak hakikate erilebilir. Haramlar derken kesin olanları kastediyoruz. Haramın bataklığına sapanlar inkâra yönelmedikçe elbette onların da kurtuluş umutları vardır
Temel ölçü inkâr ile kabul arasındaki tercihtir. İnkâr edenler zaten bir yol tercihinde bulunmuşlardır. İnkâra sapmadan yanlışları olanlar var ise onlar ile gönül bağı kurmak, onları kazanmak da sorumluluk dâhilindedir.
Ölçü nedir, nasıldır? Saf halkın bile ölçüsü bir değerdir. Kur’an, hadis, sünnet ve izlekteki her adım ve bakış bize aittir.
Batı’nın kirleriyle donanmış akılların, bakışların çok fazla bir değeri yoktur. Batı hakikat üretmiyor hakikatin dışında arayışlarda. İdeolojiler üretiyor ve tatmin olmuyor. Arayışları var ama hakikate dönük değil. Sonuçta vardığı yer sapkınlıklardır, terördür, cinayetlerdir, insan katliamıdır. Bu ruha gönül bağlayanlar da aynı yol ve izlektedirler. Oradan asla hakikate erilemez.