Ateşler Arasındaki İnsanlık

Ali Haydar Haksal

30 Ocak 2019, Çarşamba

Seçeneksizlik insanlığın ana sorunu. Mazlum ve sahipsizleri kimler kollayacak, kimler hakkaniyet ile kanat gerecek, yol gösterecek ya da öncü olacak?

Emperyal güçler bölünmüş durumda. Bölünmüş gibi görünse de birbirlerini tamamlayan veya birbirlerinin boşluklarını dolduran güçler var sadece. Paylaşım sorunu var. Kim nereye, ne kadar sahip olacak veya güdecek.

Suriye bu anlamda başlı başına bir sorun ve tanımlayıcı. Irkçı emperyalizm büyük ve belirleyici bir güç. Abede, İngiltere ve İsrail üçgeni, bunları tamamlayan AB, çatı güçleri ise NATO ile BM. Hedefe aldıkları bölgeleri birlikte düzenliyor ve tanzim ediyorlar. Asıl güç Siyonizm sermayesi. Dünya onların parmaklarının ucunda bir oyuncak.

Karşı güç ise Sovyetler, Şangay beşlisi, Çin ya da Hindistan. Bunlar ise tam anlamıyla bir bütünlük içinde değildirler. Olsalar bile bir yere kadar.

 

Suriye’de İsrail’in saldırılarına kimse karşı koymadığı gibi, dur diyenler de yoktur. Yakın zamanda İsrail’in sıklaşan Suriye saldırıları göz göre göre sürüyor.

Müslümanlar ise darmadağın. Bir araya gelecek bir hamleleri olmadığı gibi, sıradan nedenlerle birbirlerine hasım durumdadırlar. Zaten insanlığın asıl sorunu da buradan kaynaklanıyor. Dünya nüfusunun üçte birini oluşturan Müslümanlar bu anlamda tamamen etkisizdirler.

Müslümanlar başsız, çatı devletsiz, güç birliğinden yoksun. Oysa Allah’ın onlara büyük bir bağışı var. Öncelikle Müslüman olma şansına sahiptirler. Manevi anlamda bir arada olmalarını sağlayan manevi birliktelik yapay değil. Renk ve ırk sorunu olmaması gereken bir ruha sahipler.

Müslüman toplulukların tamamı en doğudan en batıya birbiriyle sınır ve komşudurlar.

Yer altı ve yer üstü kaynakları gene Allah’ın bir bağışı olarak Müslümanların yaşadığı topraklarda.

İslâm’ın yeryüzüne yayılmasıyla Hıristiyan dünyası korunma ve Müslümanların yayılmalarını engellemek için Haçlı Seferleri başlattı. Bunda başarılı olmadı. XI. Yüzyıldan itibaren taktik değiştirdi. Müslümanların iç dünyalarını kavramak ve içten kuşatmak için büyük bir çaba gösterdiler. Bunda bir ölçüde başarılı oldular.

Müslümanların kendilerini yenileyememeleri, karşı hamleleri iyi değerlendirememeleri sonucu giderek bir yıkıma doğru sürüklendiler. Bu, Müslümanların dağılmasına neden oldu. Osmanlı Devleti’nin dağılması ve parçalanmasıyla Emperyalizm ilk elde istenen sonucu elde etti.

Gerek silahlı, gerek kültürel haçlı ruhu tarih boyunca hiçbir hamleden geri kalmadı. 1991 I. Irak işgalinden beri açıkça yeniden silahlı ve zorlu Haçlı Seferlerinin başlatıldığı ilan edildi. Şu sıralar Dostoyevski’nin Bir Yazarın Günlüğü’nü okuyorum 1850’li yıllarda Balkanlardaki Slavlara hamiliğe soyunan Rusların hamlesi de Haçlı Seferleri olarak tanımlanıyor. Dostoyevski bunu açıkça anlatıyor. Büyük bir heyecan duyuyor.

Ortodoks Hıristiyanlar ile Katolik Hıristiyanlar arasında da bir çekişme var. Ortodokslar Katolikleri dinsiz olarak tanımlıyor. Böyle olmasına karşın Müslümanlara karşı haçlılık ruhu hiçbir zaman değişmiyor. Tarihin hemen her döneminde anlayışları ve bakışları aynı.

Onların böyle olması yadırganamaz. Asıl yadırganası olan Müslümanların durumları.

Başta Kudüs olmak üzere İstanbul da onlar için idea ve hedef.

Ve tabiî Müslümanların başsızlığı onların işini kolaylaştırıyor. Siyonizm konusunda tamamen teslim olmuş durumdadırlar. Filistinliler yalnız başına bırakıldı Araplar tarafından. Arap olmayan Müslümanlar sadece himaye konumundadırlar. Türkiye ile İran. Endonezya’nın bu hamleye doğrudan dahil olması sevindirici. Bundan sonraki her adım daha da önem kazanıyor.

Yorum Ekle

Adınız / Rumuz

Yorumunuz