Ahmet Zarifoğlu, babasını anlattı: Akşam eve geliş saatini iple çekerdik!
Cahit Zarifoğlu’nun oğlu Ahmet Zarifoğlu MAKAS dergisinden Halil Solak’a babasını anlattı.
Öncelikle şunu merak ediyorum: Cahit Zarifoğlu nasıl bir babaydı?
Efendim, ben 1980 doğumluyum. Babamızı 1987 yılında kaybettik. 6-7 yaşlarındaydım. Aslında bazı anıları hatırlamak için çok küçük bir yaş değil fakat belki de o dönemi beynim otomatikman hafızaya almamış gibi. Babamla ilgili hatırladığım şeyler çok az... Bize kızdığına, bağırdığına hiç tanık olmadım. Babam aynı zamanda memurluk yapıyordu. İşten arta kalan zamanlarda ve genellikle evde yazıyordu şiirlerini ve yazılarını. Annem, rahat çalışması için bizi sustururmuş veya başka odada oynamamızı söylermiş, fakat babam boş ver Berat Hanım oynasınlar, ben rahatsız olmuyorum dermiş. Babamın aksam eve geliş saatini iple çekerdik. Kesinlikle hiç aksatmadan hepimiz sanki senelerdir görmemişiz gibi onu kapıda heyecanla karşılardık. Büyük küçük ayırt etmeksizin hepimize eşit seviyede sevgi gösterirdi. Yine hayal meyal hatırladığım anlardan biri de pazar sabahları yer sofrasında kahvaltı yaparken, dört kardeş de onun yanına oturmak için can atardık. Babam da örneğin; Ayşe’yle Arife’nin yanında oturayım, Ahmet’le Betül karşımda otursun, derdi.
Babamla ilgili anılarımız oyun, masal, genel olarak çocuklukla ilgili anılar... En büyük çocuk (Betül) 10 yaşındaydı. Babam daha geç bir tarihte vefat etmiş olsaydı kim bilir neler anlatırdım şu an. Yazdığı çocuk masallarını bize okurmuş. Fikir aşamasında bahsedermiş belki de o masallardan. Betül ve Ayşe’ye namaza başlama, Kur’an okumayı öğrenme konusunda zaman ayırdığı dönemlere geliyor vefatı.
“Şair Zarifoğlu” ile karşılaştığınız o ilk anı hatırlıyor musunuz?
‘Yazar Zarifoğlu’ ile karşılaşmam kesinlikle “İns” kitabıyla gerçekleşti. Babamı tam anlamıyla keşfettiğim kitabı, hikâyesi “İns” olmuştur. Olaylara, eşyaya, tabiata, hayvana, kalabalıklara, taşlara bakısını satır satır görmeme neden oldu. Sanatın ‘gösterdikleriyle’ ilgilenen biri olarak “İns” hikâyesindeki aşırı sanatsal anlatım ilgilimi çok çekmişti. Hoş, hikâye sadece bu imgesel anlatımı barındırmıyor. Dünya kadar özlü söz, hakikat, hatta Kur’an’dan alıntılar da var. “İns”i defalarca okumuşumdur ve her seferinde aynı heyecanı, aynı lezzeti alırım... Babamın şiirlerini okumaya çalışıyordum ama çok sevemiyordum. O yüzden ilkin düz yazılarını okudum. Sanırım lise yıllarında da yavaş yavaş içine girmeye başladım şiirlerinin. Bütün şiirlerinin yer aldığı şiir kitabını sık sık açıyorum, okumaya, sevmeye çalışıyorum. Bu kadar büyük bir şairin şiirlerini mutlaka bilmeliyim, sevmeliyim diye düşünüyordum. Ama dediğim gibi çok anlamadığım için hoşlanmıyordum pek. Galiba kendime çok yakın bulduğum gençlik dönem şiirleriyle anlamaya ve sevmeye başladım. O incelikler içinde de şair babamı keşfetmiş oldum diyebilirim.
Yazarkenki hâline hiç şahit oldunuz mu?
Babamın masasını hatırlıyorum. Kocaman, kahverengi, eski tip ahşap bir masaydı. Taşındığımız her evde mutlaka ona bir yer bulunur ve geriye kalan mobilyalar ona göre yerleştirildi. Günün belli saatleri, belli bir disiplinle yazdığını hatırlamıyorum. Odasına kapanıp, sessiz bir ortam oluşturup yazmazdı. Kalabalık bir masa hatırlıyorum. Meşhur turuncu daktilosu, kâğıtlar, kalemler, mektuplar, saman A4 kâğıtları, gözlüğü…
Size hiç şiir okur muydu?
Bize masallarından bahsederdi. Konusunu vesaire çok hatırlamıyorum ama çocuk masallarını bize anlatırdı. Neler olsun masalımızda diye bizden de fikir alırdı bazen. Şiir okuduğunu hatırlamıyorum. “Gülücük” kitabından çocuk şiirlerini belki okumuştur ama çok net hatırlamıyorum.
Sizin edebiyatla, kitaplarla aranız nasıl? İyi bir okur musunuz? Zarifoğlu’nun sizin bu yönünüze nasıl bir katkısı oldu?
Aram genel olarak iyidir. Ama iyi bir okur olduğumu söyleyemem. En az haftada bir, ayda birkaç kitap okuyan bir insan bence iyi bir okurdur. Elimde mutlaka okuduğum kitap veya çeşitli dergiler oluyor ama bence çok az okuyorum. O eksikliği hep hissederim... Aylık olarak mutlaka takip ettiğim dergiler oluyor. Yedi İklim, Bir Nokta, Makas, İtibar, Cins, Mekân Dergi, Post Öykü, Ot gibi... Çok ağır ilerlemekle birlikte su aralar “Gecenin Sonuna Yolculuk” kitabını okuyorum. Babamın bu yönde katkısı sanırım doğası gereği olmuştur. Yani onun kanını taşıyarak ister istemez edebiyata, kitaba, dergiye ilgimiz alakamız eksik olmuyor.
Zarifoğlu’nun nasıl bir kütüphanesi var/dı? Kimleri okurdu? Zarifoğlu’nun kütüphanesi bugün ne durumda?
Babamın bahsettiğim o koca çalışma masası gibi kütüphanesi de özel bir yer teşkil ederdi. Basit ama çok raflı bir kitaplığımız vardı. (Su an o kitaplığımız yok. Rafları ve yanındaki demirler çok eskidiği için yeni bir kütüphanemiz var) Tek tek aklıma kitap isimleri gelmiyor fakat Rilke, Kafka, Dostoyevski’leri hatırlıyorum. Yabancı Müslüman önderlerin kitaplarını hatırlıyorum. Bu arada annemler neredeyse her sene ev değiştiriyorlarmış. Çeşitli nedenlerden ötürü sık sık taşınmak zorunda kalmışlar. Bu taşınma dönemlerinde çok sayıda kitap da eksilmiş. Her seferinde kolilerce kitap bir şekilde yeni eve gelememiş. Buna rağmen mebzul miktarda kitap vardı kütüphanemizde. Babam son dönemlerinde yapılan bir röportajında, ‘Cahit ağabey, hangi kitapları okumamızı tavsiye edersiniz’ diye sorduklarında; ‘Kur’an ve ilmihal’ yanıtını vermişti. Babam hakkında çok kitap okumazmış cümlesini sık duydum ama evdeki kitapların hemen hepsinin altının çizildiğini, notlar alındığını biliyorum.
Cahit Zarifoğlu’nun sizi en çok etkileyen eseri (ya da şiir) hangisidir diye sorsam?“Ve Tek Kare Bir Film”, en çok sevdiğim şiiri. Çok şiir ismi paylaşabilirim fakat söylediğim şiiri her zaman tek geçerim. “Yaşamak” kitabında geçen:Genç kalbimin yalanları ne acılar duydum
ve düşünmeye başladım hüznü
bu çağdaşlarımın öldürdüğü kelimeyi
evvelini kalbimdeki yerini evlerini
hamdolsun evrendeki dehşetten korkulardan koruyana ki
çekip dizimizi karnımıza
toprağın geldiğimiz noktasına eğilerek
yumuşaklıkla eserimizin içine bakarak
cennet hediyen cehennem benim eserim
şiiri en sevdiklerim arasındadır. Yaşamak’ın yeri benim için de babamı okuyan binlerce insan için de apayrı bir yerdedir. İns’ten (ve diğer hikâyeleri tabii) bahsetmiştim. Onun yeri hep ayrıdır.
Twitter ve Facebook gibi mecralarda babanıza ait pek çok mısra ya da söz paylaşılıyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?
Rahatsızlık tabii ki duymuyorum. O âlem uçsuz bucaksız olduğu için müdahale etmeniz, doğrultmanız, düzeltmeniz neredeyse imkânsız… Babama ait olmayan bazı sözler, satırlar denk geliyor bazen, bir şekilde Cahit Zarifoğlu imzası ile paylaşılıyor. Yeri geldikçe açıklama yazıyorum şahsen. Ama yeterli olmuyor tabii. Rahatsızlık veren tek konu, bazı kişilerin babamızın ismini kullanarak belirli bir kitleyi takip ettirmesi ve o kalabalık sayıyı reklam amaçlı kullanması diyebilirim. Hatta Cahit Zarifoğlu’nun çoğunun umurunda olmadığından eminim. Instagram’da özellikle ara sıra karşıma çıkıyor bu durum. Bir dönem biraz engellemeye çalıştım fakat çok var öyle hesap. Uğraşacak daha değerli şeyler var diye peşlerini bıraktım. Babamla ilgili herhangi bir sayfanın yöneticisi, sahibi değiliz, ben ve ailem.
Bu haber toplam 906 kez ziyaret edildi.
Yorum Ekle
Adınız / RumuzYorumunuz