Farkında Değiliz, Farkında Mısınız?

Musab Altunkaynak

19 Eylül 2021, Pazar

Bir vakanın, olgunun veya nihayete ermiş genel tüm tanımların olumlu/olumsuz tüm sonuçları, sonrasında değerlendirmeye alınırken, kronolojik olarak, yani en başından yaşanılan tüm olayların zaman sırasına göre aşamaları düşünülerek çözümlenir. Nasıl başladı, nasıl ilerledi ve sonuçta kim/nasıl etkilendi gibi. Bu girizgahı yapan bendeniz de, çevremde yaşanan ve ilgi/etki alanıma giren hangi konu olursa olsun neden-sonuç ilişkisini kurarken, kendi inanışıma göre ilk insan olan Adem’in (a.s.) yaratıldığı andan başlarım değerlendirmeye. Adem elmayı yedi, sonrasında hata yaptığını anladı, tövbe etti, dünyaya gönderildi ve zürriyetinden insanlık türedi. Kabil, Habil’i kıskandı, çekemedi, öldürdü ve yeryüzüne ilk kan dökülmüş oldu. Sadece başlangıç kabul edilebilecek bu iki olayın bile psikolojik boyutları düşünüldüğünde, ciltlerce kitaba sığacak tespitler elde edilebilir. Ben, bu satırlara başlarken aslında değineceğim meselenin başından değil, ortalarından, hatta ve hatta belki de insanlığın kaybedilmek üzere olan yaşam mücadelesinin son bölümlerinden başladım. Çünkü bunu en başından ele alacak hiç zamanımız yok.

Tarih, her zaman manipülasyona açık olmuş bir bilimdir. Yaşanan tüm süreçler gah kaleme alınmış, gah dilden dile rivayetle aktarılmıştır. Muhatap olduğu her kesimi doğru/yanlış etkilemiş, insanlığa yön vermiş ve belki de milyarlarca amel defterine “kaynak kitaplık” yapmıştır. Sonuç her ne olursa olsun; tarih, toplumların ve insanlığın naslarından(değişmezlerinden) biri olma özelliğini asla kaybetmemiştir. Ancak her ne kadar vazgeçilmez bir konumda olsa da, kaynağını sadece yaşanmışlıktan alabilir. Yani hangi durum ve konuda olursa olsun, etki alanı oluşturmak için mutlak surette bir yaşanmışlığa muhtaçtır. Bu sebeple milyarlarca hile ve desiseler karşısında dimdik ayakta durabilen tarih, en basit bir yokluk karşısında dahi hiç hükmündedir. Zira etki alanı bu kadar büyük olsa da, gelecekten haber veremez. İnsanlığa, toplumlara her yönüyle öncülük edemez. Varsayımsal davranabilme özelliği bile, yaşanmışlık gerektirir.

Meselemiz elbette tarihi eleştirmek veya yermek değildir. Sadece, ne kadar etkili de olsa, ilahi bir düzene yön veremeyeceğini yukarıdaki basit cümleler bile naçizane ifade edebilmektedir. Hatta denebilir ki; bu denli güçlü bir bilime sıradan ifadelerle kafa tutabilen bir inanç sistemi, ancak ve ancak ilahi bir gücün eseridir. Elbette bunları düşündürebilen inanç sistemi karşısında hemen pes edip kabuğuna çekilmiş değildir, tarihin kötü yönlendirdiği tüm oluşumlar. Bilakis hadsizlik bazında her gün daha da palazlanmakta ve ölçüsüzce adımlar atmaya devam etmektedir. Keşfedilen her yenilik, bu etkili bilimin menfi kanadına taze kan olabilme umudu pompalamaktadır. Bu yeniliklerin başında teknoloji ve teknolojinin en etkili yayın organı olan medya gelmektedir. Manipülatif hareketlerin daha hızlı yayılabildiği medya ayağı, toplum nezdinde aktif olduğu zamandan bu yana karanlık ellere hizmet etmiş, onların toplumu kendi emellerine göre yönlendirmesine yardımcı olmuştur. Günümüzde gelinen nokta irdelendiğinde, bu yönlendirmenin en basitinin ahlaki çöküntü olduğu kanaatine rahatlıkla varılabilir. Zira artık bunun farkına varabilmek çok da zor değildir. Kültürel ve entelektüel olarak en zayıf halkalarımız bile, medyanın ahlaki çöküntüye sebep olduğunu dile getirebilmekte, hatta bununla ilgili nice konferanslar ve antitez niteliğinde yazılı eserler dahi ortaya koyabilmektedir. Ancak bu farkındalığın farkında olan sadece toplumumuz değil, aynı zamanda bu ahlaki çöküntünün temellerini toplumun damarlarına zerk eden karanlık medya güçleridir. Adeta meydana getirdikleri yozlaşmalarla yetinememekte, ya da toplumun artık sahip olduğu bu sıradan farkındalığa dahi tahammül edemediğinden kitlesel psikolojilere hücum etmektedir. Aslında bu derin emellerin mesajlarını yıllardır vizyona soktukları bilim-kurgu filmleriyle vermiş, sanki bununla alay ederek egolarını daha da tatmin etmeye çalışmaktalar.

Şimdi ise gelinen nokta daha tehlikeli, daha korkunç ve aleyhimize ilerleyen hamlelerden dolayı daha trajik bir hal almaktadır. Çünkü artık hedefe koydukları şey, bizlerin vicdanıdır. Sebep oldukları davranışsal, ruhsal ve ahlaki bozukluklar bir yana, artık bizim duygu ve hislerimize etki etmeyi amaç haline getirdiler. Maalesef bunu kısmen başardılar da. 2018 yılında İsrailli tarihçi Yuval Harari, Davos’ta yaptığı bir konuşmasında; “Veri önemli. Çünkü öyle bir noktaya ulaştık ki, sadece bilgisayarları hacklemiyoruz, insanlığı ve diğer organizmaları da hackleyebiliyoruz”[1] ifadesiyle, bu cüretkar saldırının nasıl noktalara ulaştığını küstahça dile getirebiliyor. Konuşmanın devamında çok daha çarpıcı ifadeler yer almaktadır. Durumun aciliyetinin daha iyi anlaşılabilmesi için Doç. Dr. Mücahit GÜLTEKİN’in “Batı Tarafından Hack’lenmek” adlı makalesinin okunması, anlatmak istediğimizi daha iyi benimsetecektir. Bu, saldırının sac ayaklarından sadece bir tanesidir. Belki de en sıradan olanını medya yoluyla Davos gibi bir zirvede açıkça itiraf etmiş, daha sinsi planlarla arka planda çalışmaya devam etmektedirler.

Durumun vehameti öyle büyük ki; şeytana uyan hislerimiz bile tehlike altında. Kararan vicdanlar bile hedefte. Uzun zamandır moda adı altında giyim/kuşam tarzına etki edilebildiği gibi, artık hislerimizin pik grafiğine de öyle etki ediyorlar. Onların istediği konulara duyar gösterilmekte, onların istediği hastalıklara tedaviler geliştirilmekte, onların dolaylı olarak seçtiği kahramanlar fenomen olmakta ve onların istediği vakalara farkındalık gösterilmektedir. Son birkaç yılın basit sıralamasıyla, bir zaman buzlu sular baştan aşağı boca edilerek ALS hastalarına medya/sosyal medya üzerinden farkındalık akımı oluşturulmuş, bir dönem ünlülerin kimsesizleri evlat edinmesi üzerine günlerce haber yapılmış, bir başka dönem de Down sendromlu bireylerin son zamanlardaki artış hızı üzerine araştırmalar piyasaya sürülerek, kitlelerin yıllık vicdan/merhamet/hissiyat kreasyonları, ekran başındaki uyuşuk bireylere sunulmuştur. Dikkatimizin celbedilmesi gerekir ki, verilen tüm örnekler, semavi tüm dinlerin sosyal sorumluluk alanında, sevap bonusu en şatafatlı konumda olan konulardır. Zaten mesele de bu davranışların -haşa- yanlış olduğunu dile getirmek değildir. Burada sorun, hangi meseleye yöneleceğimizi bizlerin değil de, bu karanlık güçlerin karar vermesidir.

Her birimiz, günümüzde bir şekilde kitle iletişim araçları ve dolayısıyla bu yaygın olan medya ile muhatap oluyoruz. Bu sebeple tüm bunlara istemeden de olsa alet olabiliyoruz. Son bir iki yılda da, benim kendi kanaatimce bu karanlık gücün yeni silahı, psiko-travmatik konulu roman/anı kitapları veya aynı konulara sahip film/dizilerdir. Uzak bile durulsa, en yakın çevremizden birilerinin bu konulara sahip eserlere hakim olması dahi, bizlerin de aynı konulara vukufiyetine yeterli olabilmektedir. Zira tüm kanallar, zamanla birbirinin kopyası programlar yayınlamaktadır. Bu durum, biraz da yayına sokulan programın oluşturduğu reyting ile de alakaladır. Ancak burada ilginç olan konunun bu değil, çok kısa bir araştırma ile bu senaryo veya alt yapısal programların fikir babaları ya da maşalarının kim olduğu, hayattaki faaliyetleri ve bunların sonucunda nasıl bir konuma geldikleridir bence. Hiç tanınmayan birinin, farklı emellere ve güce sahip bir oluşumun projesinde yer alarak bir anda dünyada tanınmış hale gelmesi üzerine milyonlarca örnek mevcuttur. Tıpkı birazdan son moda güncel dizi repertuarı içeriği ve bu repertuarın sahibi konusunda vereceğimiz örnek gibi.

Yukarıdaki satırlarda yeni silahın  psiko-travmatik eserler olduğunu dile getirmiştim. Şu an aktif olarak neredeyse toplumun her kesiminin bilgi sahibi olduğu ve belli bir izleyici kitlesine sahip, benzer konulara ait kitaplardan esinlenerek vizyona konan 3 adet dizi/program ekranlarda boy göstermektedir. Bunlar Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı ve Camdaki Kız isimli dizi programlarıdır. Üçü de yaşanmış konular olduğu iddia edilen ve mental olarak depresif hayatlar içerikli senaryo ve konulara sahiptir. Bu tarz programlar sayesinde toplumlar en mahrem, en iğrenç ve en ahlak dışı tüm meselelere vakıf olmakta, etkilenmekte ve kendine mutlaka bir şekilde o hikayede bir şekilde yer verebilmektedir. Bunun aksi fikrimce pek mümkün değildir. Nasıl ki sonu iyi biten edebi ya da medyatik bir eserde, eserin kahramanını kendimizmiş gibi düşünebiliyorsak, bunun tam tersi durumlarda da empati kurabilme ihtimali her zaman mevcuttur. İşin kötüsü, oradan edindiğimiz etkiyi, kendi gerçek ve kişisel hayatımızda uygulama/yansıtma ihtimali mevcuttur. Bu durumda esas tehlike de zaten budur. Örneklediğimiz programların içeriğine göz atacak olursak, sadece kendimin şahit olduğu sorunsallar, bu durumu fazlasıyla doğrulamaktadır. Bu tip eserlerde kendimize bir rol bulunmasa da yakın çevremizden birilerine o rolleri yakıştırarak dolaylı yoldan bizler de reel travmatik durumlara yol açması işten bile değildir. Misal bu tarz dizilerdeki bir sahnede, senaryo gereği başrolün sahip olduğu bir korku, izleyicinin farkında bile olmadan bilinçaltına yerleşebilir, ve gerçek hayatta benzer bir sahneyi yaşayan izleyici, istemeden de olsa senaryonun yaşattığı korkuyu yaşar ve o saatten sonra da reel birey, yeni bir korku/takıntı sahibi olur. Böylelikle söz konusu dizinin etkisi, sıra dışı bireylerle ilgili farkındalık oluşturmak değil, artık mental açıdan sağlıklı bir bireye saplantılı bir takıntı durumu bırakmasıdır. Kaldı ki böyle bir duruma sadece böylesi sıra dışı programlar değil, sıradan ve masum bir haber programı bile sebep olabilir. Bu konuda şahit olduğum bir durumu paylaşmak istiyorum. Bir tanıdığımla haber programı izlerken, haberlerden birinde bir kadının saç yeme hastalığı olduğu ve midesinden hatırı sayılır oranda saç yumağı çıkarıldığından bahsedilmişti. O esnada elindeki bir yiyeceği ağzına götürmek üzere olan o tanıdığımız, o günden sonra elindeki yiyeceği ne zaman eline alsa hep o haberi hatırladığını ve tiksindiğinden çok sevdiği halde o yiyeceği artık yiyemediğini defalarca kez bana anlatmıştı. Belki de gerçekten masum ve ilginç olan o haber, hiç istemeden bir bireyin farklı bir takıntı sahibi olmasına sebep olmuştur. Sıradan bir haberin etkisi bile böyle sonuçlar doğurabiliyorken, bilinçli bir şekilde hele ki reyting potansiyeline sahip programların etki gücünü varın siz düşünün. Yahut düşünmek istemeseniz bile, bu konuda muzdarip olan ben, elimden geldiğince uzun sürecek bir yazı serisi/dizisi ile sizleri uyarmaya gayret edeceğim.

Gelelim örnekleme yaptığımız programlara ve onların sebebiyet verdiği durumların çok kısa da olsa tarihçesine. Camdaki Kız, Kırmızı Oda ve Masumlar Apartmanı. Evet, üçünden de izlediğim bölümler oldu. Evet kendi evimde ailece izlediğim bölümleri oldu. Evet maalesef yakın çevremin de bu programların müptelası olduğu kişiler hala var. Zaten durumun ehemmiyetini kavramama belki de bunlar vesile oldu. Kısa bir araştırma bile, bu programların evveliyatı ve esin kaynağı hakkında etkili bir şekilde fikir sahibi olmama yetti. Bu araştırmaları da paylaşmak istiyorum.

* Camdaki kız dizi hikayesi; hikaye içeriğinde iki ensest ilişki, iki yasaklı ilişki, bir cinayet ve paramparça bir çok hayat. Ancak dizi hala sürüyor olsa da romanın sonu belli ve bunca olayın sonunda, kurgunun neticesinde hikayenin başrolünün bir değişim yaşayarak "mutlu" bir hayata evrilmesinden dolayı, hikaye "örnek bir eser" olarak addediliyor.

 

* Masumlar Apartmanı dizi hikayesi; Temizlik hastası ve mutsuz evlilik yapmış bir annenin kızlarını da temizlik takıntısıyla büyütmesi, vurdumduymaz bir baba, yine bir doktor tedavisiyle zaman içerisinde temizlik takıntısı ve bu takıntılardan bunalan en küçük kızın normale dönerek mutlu bir yaşama kavuşması

 

* Kırmızı Oda dizi hikayesi; Yine yaşanmış binlerce acı, dramatik ve travmatik olayların büyük bir titizlikle(!) ve sağlam bir oyunculuk kadrosu ile izleyici ile buluşturulması...

 

     Ben sadece bu bilgilerin içeriğinde bile ahlak dışı, hastalıklı durumun barındığı ile ilgili değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum. Esas dikkat çekmek istediğim nokta şu ki; üç eserin sahibi ve dolayısıyla fikir babası Gülseren BUDAYICIOĞLU isminde bir psikiyatrist.

Ara bilgi olarak; bu projelerin tutması sonucu geniş kitlelerce tanınmış, kendisi Madalyon Klinik adı altında bir psikiyatri kliniği açma imkanı bulmuş ve belki de sonrasında başlayacak diğer projeler için malzeme(!) biriktirmeye devam etmektedir.

Bu bilgilerden sonra bu alandaki yazı dizisinin ulaşabildiği kitlelerde analiz değerlendirme etkisi yapabilmesi adına, bir sonraki yazı dizilerine de zemin oluşturabilmesi açısından cevaplanmamış, ancak bu konularda farkındalık oluşturabilecek, zihinleri silkindirebilecek sorularla şimdilik yazıya virgül koyuyorum.

 

  1. İsmi önemsemeksizin, doktor kimliğini kazanmış bir bireyin, hastaların mahrem şikayetleri üzerinden hatırı sayılır bir gelir sağlaması ne kadar etiktir?
  2. Amaç farkındalık oluşturmaksa eğer; bunu karşılaştığı vakaları senarize ettirerek değil de, kendi bilimsel alanındaki edinimleri ile, mesela canlı yayında söyleşi şeklinde gerçekleştirebilmesi daha iyi niyetli olmaz mıydı?
  3. Şahsi yaşantı ve düşüncemden dolayı sormadan edemeyeceğim. Kendisinin karşılaştığı vakalarda, dini veya ideolojik içerikli meselelerden kaynaklı yaşanan bir buhran olsa, bunun sahnelenmesinde zaten bir hortlak gibi ortalıkta dolaşan İslamofobi varken, bölünmeye ve çatışmaya hazır olan toplumumuz üzerinde nasıl bir fayda(?) sağlayacaktı?
  4. Kendisinin karşılaştığı vakalarda, farkındalık etkisi yüksek bu kadar olay varken, hiç tedavilerinde başarısız olduğu bir hikayesi olmadı mı? En azından esinlenilen eserlerin sonu hep mutlu sonla bitmiş. Reelde varsa başarısızlığı ve bunun neticesinde neden başarısız olduğu konusundaki değerlendirmesini kamuoyu ile paylaşması, daha faydalı olmaz mıydı?
  5. Ülkenin idrarını tutamayan ama aynı zamanda temizlik hastası olan bir bireyden, gayrı meşru bir ilişkiden dolayı sözüm ona kapalı ve mazbut büyütülen bir kızdan daha faydalı olabilecek, farkındalık dozu daha yüksek başka mevzular yok mu?
  6. Daha farklı örnek ve sorularla, bu tarz bir yazı dizisi, biz uyuşuk zihinlerin dirilmesine vesile olur mu?

Son soru alemlerin Rabb’ine olsun. Allah bizleri kötü niyetli farkındalığa kapılmaktan muhafaza etsin.

Selam, dua ve bilinç ile…

 

 

Yorum Ekle

Adınız / Rumuz

Yorumunuz